Ana içeriğe atla
23 Mayıs 2010 tarihinde ttayfunn tarafından gönderildi

Dünya Dışı Tanrının Hatıraları ve Kehanetleri (Zecharia Sitchin)

Zecharia Sitchin 9.Kitabı Enki'nin Kayıp Kitabında Müthiş bir özet yapmış.Sonuna kadar okuyun..

445.000 yıl kadar önce başka bir gezegenin astronotları altın aramak amacıyla Dünya'ya geldiler.

Dünya'nm denizlerinden birine iniş yapıp kıyıya çıktılar ve Eridu'yu, "Uzaklardaki Yuva"yı kurdular. Zaman içinde, bu ilk yerleşim bir uçuş kontrol merkezi, bir uzay limanı, madencilik operasyonları ve hatta Mars'ta kurulan bir ara istasyonla birlikte tam bir Dünya Misyonuna dönüştü.

İş gücü açısından az sayıda olan astronotlar, İlkel İşçiler -homo sapiens- oluşturmak için genetik mühendislik uyguladılar. Yeryüzünü devasa bir afetle silip süpüren Tufan taze bir başlangıç yapmayı gerektirdi; astronotlar tanrılara dönüşürken insanoğluna uygarlığı bahşedip ona nasıl tapınacağını öğrettiler.

Derken, elde edilen her şey Dünya'ya gelen bu ziyaretçilerin kendi aralarındaki rekabet ve savaşlar sebebiyle ortaya çıkan bir nükleer felaket yüzünden yaklaşık dört bin yıl önce darmadağın oldu.

Dünya üzerinde meydana gelenler, özellikle de insanlık tarihi başladığından beri olan olaylar Zecharia Sitchin tarafından Kitabı Mukaddes'ten, kil tabletlerden, kadim mitlerden ve arkeolojik keşiflerden teker teker ayıklanıp yazarın Dünya Tarihçesi adlı dizisinde biraraya getirildi. Ama Dünya'da yaşanan olaylardan önce neler olmuştu? Bu astronotların kendi gezegenleri Nibiru'da neler olmuştu da uzay yolculuklarına, altına duyulan ihtiyaca, İnsanoğlunun oluşturulmasına yol açmıştı?

Gök ve uzay destanlarının baş oyuncularını hangi duygular, rekabetler, inançlar, ahlak kuralları (veya ahlak eksikliği) harekete geçirmişti? Nibiru üstünde ve Dünya üstünde gerilimin tırmanmasına sebep olan ilişkiler nelerdi? Yaşlılar ile gençler, Ni-biru'dan gelmiş olanlar ile Dünya'da doğmuş olanlar arasındaki gerileme sebep olan neydi? Ve olanlar ne dereceye kadar Kader -geçmişteki olayların kaydının geleceğin anahtarını taşıdığı bir kader- tarafından belirlenmekteydi?

Baş aktörlerden olup olaylara tanık olan, Kısmet ile Kader arasındaki farkı görebilen birinin her şeyin, yani İlk Şeylerin ve belki de Son Şeylerin Nasıl, Nerede, Ne Zaman ve Niçin gerçekleştiğini gelecek nesiller için kayda geçirmesi ne kadar hayırlı olurdu, değil mi?

Ama bazıları tam olarak böyle yapmışlardı ve bunların arasında en önde geleni, yeryüzüne inen ilk astronot grubunun komutanıydı!

Bilginler de ilahiyatçılar da kutsal kitapta geçen Yaratılış, Adem ve Havva, Aden Bahçesi, Tufan, Babil Kulesi hikayelerinin aslında binlerce yıl önce Mezopotamya'da, özellikle Sümerler tarafından yazılmış metinlere dayandığını kabul etmekteler. Ve Sümerler de -pek çoğu uygarlıkların başlangıcından önce, hatta insanoğlu ortaya çıkmadan önce yaşanmış- geçmiş olaylara ilişkin bilgilerini Anunnakilerin ("Gökten Dünya'ya İnmiş Olanlar") yazılarından elde ettiklerini açıkça belirtmişlerdi.

Kadim uygarlıkların yıkıntıları arasında, özellikle de Yakın Doğu'da yaklaşık yüz elli yıldır sürdürülen arkeolojik keşiflerin bir sonucu olarak çok sayıda bu tür daha eski tarihli metinler bulundu; buluntular ayrıca ya keşfedilen metinlerde sözü edilen veya varlıkları hakkında bu tarz metinlerden sonuca varılan, kraliyet ya da tapınak kütüphanelerinde kataloglara kaydedildikleri için var oldukları bilinen kayıp metinlerin -sözde kayıp kitapların- ne kadar çok olduğunu da ortaya çıkardı.

"Tanrıların sırları" bazen destansı hikayelerde kısmen de olsa ortaya serilmekteydi; Gılgamış Destanı tanrıların insanoğlunun tufan sırasında yok olmasına izin veren kararma yol açan aralarındaki tartışmaları açığa çıkartmıştı, Atra Hasis adlı başka bir metin ise altın madenlerinde güç koşullarda çalışan Anunna-kilerin isyanının nasıl olup da İlkel İşçilerin, yani Dünyalıların oluşturulmasına yol açtığı hatırlanmaktaydı. Zaman zaman bu derlemeleri yazanlar astronotların liderlerinin ta kendileriydi: Nükleer felakete yol açan iki tanrıdan birinin suçu düşmanına atmaya çalışmasını anlatan Erra Manzumesi adlı metinde olduğu gibi, bazen seçtikleri bir yazıcıya dikte ettiriyorlar; bazen de tanrı, yazıcılığı üstleniyordu, tıpkı tanrının bir yer altı odasına sakladığı (Mısır'ın bilgi tanrısı) Tot'urı Sırlan Kitabı'nda olduğu gibi.

Kitabı Mukaddes'e göre Yüce Rab Yahveh buyruklarını seçilmiş halkına teslim ettiğinde, Sina Dağında Musa'ya verdiği iki taş tabletin üstüne bunları kendi eliyle yazmıştı. Altın buzağı olayına tepki gösteren Musa bunları elinden fırlatıp ilk tablet takımını kırınca, kırk gün kırk gece dağda kalıp Rab'bin dikte ettiği sözleri yeni tablet takımının her iki yüzüne kendi elleriyle yazmıştı.

Mısır kralı Khufu'nun (Keops) döneminden kalan bir papirüs üstüne kaydedilmiş Tot'urı Sırları Kitabı ile ilgili bir hikaye olmasaydı o kitabın varlığından asla haberdar olamazdık. Kutsal kitabın içinde yer alan Mısır'dan Çıkış ve Yasanın Tekrarı kitaplarında anlatılanlar olmasaydı, ilahi tabletler ve içerikleri hakkında asla bilgi sahibi olamazdık ve hepsi de var olduklarına dair bilginin bile gün ışığına çıkamadığı o muammalı "kayıp kitaplar" kalabalığının bir parçası haline gelirlerdi. Bazı durumlarda belirli metinlerin var olduğunu bilmek ama içerikleri hakkında hiçbir şey bulamamak da az acı değildir. Kitabı Mukaddes'te bilhassa sözü edilen Yahveh'rrin Savaşları Kitabı ve Yaşar Kitabı bunlardandır. En azından şu iki örnek için, kutsal kitabı kaleme alanların bildiği daha eski tarihli metinler olan bu eski kitapların var oldukları sonucunu çıkarabiliriz. Yaratılış Kitabının beşinci bölümü "Bu Adem'in Toledot kitabıdır" ibaresiyle başlar, Toledot terimi genellikle "nesiller" olarak çevriliyorsa da daha doğru olan anlamı "tarih veya şecere kaydı" şeklindedir.
Diğeri ise Yaratılış Kitabının altıncı bölümünde Nuh ve Tufan ile ilişkili olaylar "Bu Nuh'un Toledof udur" diyerek anlatılmaya başlanır. Gerçekten de Adem ve Havva Kitabı olarak bilinen bir kitabın bazı parçaları Ermeni, Slav, Süıyani ve Habeş dillerinde binlerce yıl boyunca varlığını sürdürebilmiş ve (kutsal kabul edilen Kitabı Mukaddes'e dahil edilmeyen, güya uydurulmuş kitaplardan biri olarak görülen) Harıok Kitabı'nda bilginlerin çok daha eski tarihli Nuh Kitabından alınmış olduğunu düşündükleri parçalar yer almaktadır.

Kayıp kitapların çokluğuna ilişkin olarak sıkça verilen bir örnek de Mısır'daki ünlü İskenderiye Kütüphanesidir. M.Ö. 323'te ölen Iskendefin ardından general Ptolemi tarafından kurulan kütüphanede yarım milyondan çok "cilt," yani (kil, taş, papirüs, parşömen gibi) çeşitli malzemeler üstüne yazılmış kitap bulunduğu söylenmekteydi. Bu bilgi birikimini incelemek üzere bilginlerin toplandıkları bu büyük kütüphane M.Ö. 48'den başlayıp M.S. 642'deArap istilasına dek uzanan savaşlar sırasında yakılıp yıkıldı. Bu bilgi hazinesinden geriye kalan yalnızca İbranca Kitabı Mukaddes'in ilke beş kitabının Yunanca tercümesi ve kütüphanede sürekli kalan bazı bilginlerin yazılarından küçük kısımlardır.

M.Ö. 270 civarında ikinci Ptolemi kralının Yunanlıların Ma-netho dedikleri bir Mısırlı rahibe Mısır'ın tarihini ve tarih öncesini derleme görevini vermiş olduğunu biliyoruz. Manetho şöyle yazmıştı; ilk başta yalnızca tanrılar hüküm sürdüler, sonra yarı tanrılar ve en sonunda, M.Ö. 3100 civarında firavun hanedanları başladı. Manetho ilahi saltanatların Tufandan on bin yıl önce başlayıp binlerce yıl sonrasına dek sürdüğünü ve tufandan sonraki dönemde tanrılar arasında çarpışmalar ve savaşlara tanık olunduğunu yazmıştı.

İskender'in Asya'daki topraklarında saltanat general Sele-ukos ve ardıllarının elindeydi ve Yunanlı alimler için geçmişte yaşanmış olayların kaydının çıkartılması çabası orada da sürmekteydi. Babil tanrısı Marduk'un rahiplerinden biri olan ve çekirdeğini Harran'daki tapmak kütüphanesinin oluşturduğu kil tablet kütüphanelerine kolayca erişebilen Berossus, tufandan 432.000 yıl kadar önce tanrılar gökten Dünya'ya geldiklerinde başlayan tanrılar ve insanların tarihini üç cilt halinde yazdı. İlk on komutanın adlarını ve saltanat sürelerini sıralayan Berossus bir balık gibi giyinmiş olan ilk komutanın denizden yüzerek kıyıya çıktığını bildirmişti. İnsanoğluna uygarlığı veren oydu ve Yunancaya çevrilen ismi Oannes'ti.

Pek çok ayrıntıda birbirlerine tam olarak uyan bu iki rahip Dünya'ya inen bu gök tanrılarını, Dünya'da yalnızca tanrıların hüküm sürdüğü bir dönemi ve tufan denilen o büyük afeti anlatmaktaydılar. Bu üç ciltten (çağdaşı olan başka yazılarda) ko-runabilmiş irili ufaklı parçalarda Berossus, Büyük Tufandan önceye ait yazıların -kadim tanrılar tarafından kurulan ilk şehirlerden biri olan, Sippar denilen o çok eski şehirde güvenle saklanan taş tabletlerin- varlığını bilhassa belirtmektedir.

Tanrıların tufan öncesinde kurdukları diğer şehirler gibi Sippar da tufan sularının altında kalıp yok olmasına rağmen, tufan öncesi döneme ait yazılara ilişkin bir bahis Asur kralı Asurbani-pal'in (M.O. 668-633) tarih kayıtlarında su yüzüne çıkıverir. On dokuzuncu yüzyılın ortalarında arkeologlar -o zamana dek yalnızca Eski Ahit'ten bilinmekte olan- kadim Asur başkenti Nine-ve'yi bulduklarında Asurbanipal'in sarayındaki kütüphanenin yıkıntılarında üstü yazılarla kaplı yaklaşık 25.000 adet kil tabletin kalıntılarını keşfettiler. "Eski metinler"in pek hevesli bir koleksiyoncusu olan Asurbanipal, tarih kayıtlarında şöyle övünmekteydi: "Yazıcıların tanrısı bana ilminin bilgisini bahşetti; yazının gizlerine inisiye edildim; Şumer dilinde yazılmış ayrıntılı tabletleri bile okuyabilirim; tufandan önceki günlerden kala taş yontulardaki muammalı sözleri anlıyorum."

Şumer (veya Sümer) uygarlığının günümüzde Irak olarak bilinen bölgede, Mısır'daki firavun çağı uygarlığından neredeyse bin yıl önce gelişip büyüdüğü ve daha sonra bunları, Hint altkı-tasmdaki İndüs Vadisi uygarlığının izlediği artık biliniyor. Ayrıca tanrıların ve insanların tarihlerini ve hikayelerini ilk kez yazıya geçirenlerin Sümerler olduğu ve aralarında İbranlarm da bulunduğu diğer tüm halkların Yaratılış, Adem ve Havva, Ka-yin ve Habil, Tufan, Babil Kulesi hikayelerini onlardan aldıkları bilinmektedir; bu gerçek Yunanlıların, Hititlerin, Kenanlılarm, Perslilerin ve Hint-Avrupalılarm yazılarında ve hatıralarmdaki tanrıların savaşları ve aşkları hikayelerine de yansır. Tüm bu eski yazıların iddia ettikleri gibi onların kaynakları da çok daha eski tarihli, bazısı bulunmuş ama çoğu kayıp olan metinlerdi.

Böyle çok eski tarihli yazıların sayısı akıllara durgunluk verecek kadar çoktur; kadim Yakın Doğu'nun harabelerinde binlerce değil on binlerce kil tablet keşfedilmiştir. Pek çoğu ticaret, işçi ücretleri ve evlilik sözleşmeleri gibi günlük yaşamın çeşitli yanlarıyla ilgili kayıtlardır. Çoğunlukla saray kütüphanelerinde bulunan diğerleri ise kraliyet tarihi kayıtlarını oluşturmaktadır; tapmak kütüphanelerinin veya yazıcılık okullarının harabelerinde keşfedilen diğerleri ise mukaddes kabul edilen ve Sümer dilinde yazılıp sonra (ilk Sami dili olan) Akkadçaya, ardından diğer kadim dillere çevrilmiş bir kutsal literatürü oluşturmaktaydı. Neredeyse altı bin yıl öncesinden kalan bu ilk yazılarda bile kayıp "kitaplardan (taş tabletler üstüne yazılmış metinlerden) bahsedilmekteydi.

Kadim şehirlerin ve kütüphanelerinin yıkmtılarmdaki inanılmaz -bu mucizeye anlatmak için şans kelimesi az gelir- buluntular arasında kil prizmalar vardı ve bunların üstüne, Beros-sus'un bahsetmiş olduğu, tufandan önce 432.0000 yıl hükümdarlık yapmış şu on idareciye dair bilgiler yazılmıştı. Sümer Kral Listeleri olarak bilinen (ve ingiltere'nin Oxford kentindeki Ash-molean Müzesinde sergilenen) bu metinlerin çeşitli versiyonları bunları derleyen Sümerlerin çok daha eski tarihli yaygın veya mukaddes ilan edilmiş metin malzemesinden yararlanabildikle-rine dair hiçbir kuşku bırakmamaktadır. Bir o kadar eski olup çeşitli yıpranma düzeylerindeki başka metinlerle biraraya getirildiklerinde bu metinler, Geliş'i olduğu kadar bunun öncesin-dekilerin yanı sıra elbette sonrasındaki olayları da kayda ilk geçiren kişinin baş aktörlerden, olaylara birinci elden tanık olan bu liderlerden biri olduğunu düşündürmektedirler.
Tüm bu olayların tanıklarından biri olan ve gerçekten olaylarda baş rolü oynayanlardan biri ilk astronot grubuyla birlikte suya iniş yapan liderdi. O sıralarda unvanı E.A., yani "Evi Su Olan" idi. Dünya Görevinin komutasının üvey kardeşi ve rakibi olan EN.LİL'e ("Emirler Efendisi") verilmesiyle hayal kırıklığına uğradığında ona EN.Kİ, "Yer'in Efendisi" unvanı verilip yaşadığı utanç biraz hafifletilmişti. Tanrıların şehirlerinden ve onların E.DIN ("Aden")'deki uzay limanından uzaklaştırılıp kendisine AB.ZU'daki (güneydoğu Afrika'daki) altm madenlerini denetleme görevi verilen kişi, büyük bir bilim adamı olan Ea/Enki'ydi ve orada, o bölgede yaşayan insansı yaratıklara rastgeldi. Altm madenlerinde çok güç şartlarda çalışan Anunna-kiler isyan edip "Bizden bu kadar!" dediklerinde, gereken işgücünün genetik mühendislik sayesinde evrimi zamanından önce hızlandırarak elde edilebileceğini fark eden oydu; böylece Adem ("Arz'dan olan", Dünyalı) ortaya çıktı. Bir melez olan Adem üreyemiyordu; Aden Bahçesindeki Adem ve Havva'nın kutsal kitapta yansıyan hikayesi Enki tarafından yapılan ikinci genetik müdahaleyi ve böylece cinsel yolla üreme için gereken ekstra genlerin eklenmesini anlatmaktadır. Ve giderek çoğalan insa-noğlun hayal edilen tarza uymadığı ortaya çıktığında, erkek kardeşi Enlil'in yaptığı ve insanoğlunun tufan sırasında ortadan kalkmasına izin verecek olan plana -o sırada yaşananların kahramanı Kitabı Mukaddes'te Nuh ve çok daha eski tarihli orijinal Sümerce metinde ise Ziusudra olarak anılır- karşı çıkan yine Enki'ydi.

Nibiru'nun hükümdarı Anu'nun ilk erkek çocuğu olan Ea/Enki kendi gezegeni (Nibiru) ve sakinlerinin geçmişi hakkında çok bilgi sahibiydi. Başarılı bir bilim adamı olan Ea/Enki Anunnakilerin ileri bilgisinin en önemli kısımlarını (sırasıyla, Mısır tanrıları Ra ve Tot olarak bilinen) Marduk ve Ningişzidda adlı oğullarına miras bırakmıştı. Ama seçilmiş bireylere "tanrıların sırları"nı öğreterek bu ileri bilginin belirli kısımlarının in-sanoğluyla paylaşılmasına da aracı oldu. En azından iki örnekte, bu inisiyeler söz konusu ilahi öğretileri insanoğlunun mirası
olarak (onlara söylendiği gibi) yazıya geçirdiler. Bunlardan biri, Enki'nin muhtemelen bir dünyalı kadından olan oğlu Ada-pa'ydı; onun Zamana İlişkin. Yazılar başlıklı bir kitap yazdığı bilinir ve bu, kayıp kitapların en eskilerinden biridir. Enmeduranki adındaki diğeri ise büyük olasılıkla, kutsal kitapta ilahi sırları içeren kitabı oğullarına emanet ettikten sonra göğe alındığı anlatılan Hanok'un esas örneğiydi; bu kitabın bir versiyonunun kutsal kitap dışında bırakılan Hanok Kitabı'nda günümüze dek gelmiş olması büyük bir olasılıktır.

Anu'nun ilk erkek evladı olmasına rağmen Enki'nin kaderinde, babasının ardından Nibiru'da tahta çıkmak yoktu. Nibi-ruluların çapraşık tarihinden yansıyan karmaşık ardıllık kuralları bu ayrıcalığı Enki'nin üvey kardeşi Enlil'e vermekteydi. Bu acı çatışmaya çözüm aranırken Enki ve Enlil kendilerini, Nibi-ru'nun giderek incelen atmosferini korumak amacıyla bir kalkan oluşturmak için altınına ihtiyaç duyulan yabancı bir gezegene gitme görevinde buldular. Anunnakilerin Baş Tıp Subayı olan üvey kızkardeşleri Ninharsag'm da Dünya'ya gelişi ile daha karmaşıklaşan bu geçmiş nedeniyledir ki Enki, tufanı bahane ederek insanoğlunun yok olmasına izin vermek isteyen En-lil'in planını bozmaya karar vermişti.

Çatışma bu iki üvey kardeşin oğulları arasında, hatta torunları arasında da sürdü; aslına bakarsanız bunların hepsi, özellikle de Dünya üstünde doğanlar çok uzun yörüngesi sayesinde Nibiru'nun sağladığı uzun yaşam sürelerini kaybetmekle karşı karşıyaydılar ve bu durum da onların kişisel ıstıraplarına eklenip hırslarını körüklemekteydi. Tüm bunlar M.O. üçüncü binyı-lın son asrında, Enki'nin resmi eşinden olan oğlu Marduk, Diin-ya'yı miras alacak olanın Enlil'in ilk erkek evladı Ninurta değil de kendisi olduğunu iddia ettiğinde zirveye ulaştı. Bu şiddetli çekişme sırasında yaşanan bir dizi savaş, en sonunda nükleer silahların kullanılmasına yol açtı; sonrasında ise hiç istenmeyen sonuç, Sümer uygarlığının yok oluşu oldu.

Seçilen bireylerin "tanrıların sırları"na inisiye edilmesi Rahiplik kurumunun, İlahi Sözleri ölümlü Dünyalılara aktaranların, tanrılar ve insanlar arasındaki aracılar silsilesinin başlangıcını belirledi. İlahi sözlerin yorumlanışları olan kehanetler, işaretler görmek amacıyla göklerin gözlemlenmesiyle birleşti. İnsanoğlu tanrısal çatışmalarda giderek daha çok taraf tutar hale geldikçe Kehanet büyük bir rol oynar oldu. Aslında, gelecekte yaşanacakları açıklayan tanrıların bu gibi sözcülerini anlatmak için kullanılmaya başlanan Nebi kelimesi, Marduk'un ilk erkek evladı olan ve sürgün edilmiş babasının adına insanoğlunu, gökteki işaretlerin Marduk'un hükümranlığının geldiğine ikna etmeye çalışan Nabu'nun unvanıydı.

Bu gelişmeler, Kısmet ile Kader arasında bir fark gözetilmesi gerektiğini iyice netleştirmişti. Enlil'in, hatta bazen Anu'nun eskiden hiç sorgulanmayan bildirileri artık NAM, yani rotaları belirlenmiş ve değişmez olan gezegen yörüngeleri gibi olan Kader ile NAM.TAR, yani bozulabilen, değiştirilebilen bir kader olan Kısmet arasındaki farkın irdelenmesine tabi tutulmaktaydı. Olayları gözden geçirip oluş sıralarını hatırladıklarında ve Nibi-ru'da olanlar ile Dünya'da meydana gelmiş olanlar arasındaki bariz koşutluğu gören Enki ve Enlil aslında neyin mukadder olup kaçınılmaz olabileceği, iyi ve kötü kararların ve hür iradenin sonucunda kısmete neyin düştüğü konusunda derinden düşünmeye başladılar. İkincisi önceden tahmin edilemezdi; birincisi ise, özellikle eğer her şey gezegenlerin yörüngeleri gibi dev-resel ise, olmuş olan tekrar olacaksa, başlar ayrıca son da olacaksa önceden görülebilirdi.

Nükleer yıkımla gelen o en kritik devre Anunnaki liderleri arasındaki içsel sorgulamayı yoğunlaştırdı ve felakete uğramış insan kalabalıklarına olayların niçin böyle geliştiğini açıklama ihtiyacını güçlendirdi. Olanlar mukadder miydi yoksa Anunnaki eliyle oluşan kısmetin sonucu muydu yalnızca? Sorumlu tutulabilecek birileri var mıydı?

Felaketin arifesinde toplanan Anunnaki meclislerinde, yasaklanmış silahların kullanılmasına tek başma muhalefet eden kişi Enki'ydi. Dolayısıyla, geriye kalan ıstırap içindeki insanlara aslında iyi niyetli olan uzaylı varlıkların destanmdaki bu dönüm noktasında onların nasıl olup da yıkıcılar haline geldiklerini açıklamak Enki için çok önemliydi. Kim buraya ilk gelen ve her şeye tanık olan Ea/Enki'den daha uygun olabilirdi ki; Gelecek önceden görülebilsin, diye Geçmişi anlatmaya? Ve her şeyi anlatmanın en iyi yolu Enki tarafından, ilk ağızdan verilmiş bir rapor olurdu.

Onun özyaşam öyküsünü kayda geçirdiği kesindir çünkü Nippur kütüphanesinde (en azından on iki tablet kaplayan) uzun bir metin keşfedilmiştir ve Enki'den şunu nakleder:

Dünya'ya yaklaştığımda, çok fazla sel vardı.

Onun yeşil çayırlarına yaklaştığımda, tepecikler ve tümsekler birikip yığıldı emrimle.

Evimi saf bir yerde kurdum Evime uygun bir ad verdim.

Bu uzun metin Ea/Enki'nin görevleri subaylarına paylaştırıp Dünya Görevi operasyonuna nasıl başladığını tarif ederek devam etmektedir.

Sonraki gelişmelerde Enki'nin oynadığı rolün çeşitli özelliklerini ele alan pek çok başka metin Enki'nin hikayesini tamamlamaya hizmet etmektedir; bunlar, çekirdeğini Enki'nin kendi metninin oluşturduğu bir Yaratılış Destanı, bilginlerin Eridu Yaratılış Kitabı eledikleri bir kozmogoniyi içermektedir. Adem'in oluşturulmasının ayrıntılı bir tarifi vardır. Metinler, erkek ve dişi Anunnakilerin Enki'den ME'ler, yani içinde uygarlığın tüm unsurlarının şifrelendiği bir tür veri disklerini almak üzere Eridu'ya nasıl geldiklerini anlatırlar ve elbette, üvey kız kardeşi Ninharsag'dan bir oğul edinme çabalarının, hem tanrıçalarla hem de insan kızlarıyla giriştiği rastgele ilişkilerin ve bunların beklenmedik sonuçlarının hikayeleri gibi Enki'nin özel hayatı ve kişisel sorunlarıyla ilgili metinleri de içerirler. Atra Hasis metni, Anu'nun Dünya'yı oğulları arasında paylaştırarak Enki-Enlil rekabetinin şiddetlenmesini önleme çabasma ışık tutar; metinlerde Tufan öncesinde insanoğlunun kaderi hakkında Tanrılar Meclisinde yapılan görüşmelerin neredeyse tutanakları kaydedilmiştir; Gılgaıruş Destanı tabletlerinde orijinal Mezopotamya versiyonu bulunana dek yalnızca Kitabı Mukaddes'te olduğu düşünülen bir hikayenin, yani Enki'nin kullandığı ve Nuh ile onun gemisinin hikayesi olarak bilinen bahane de bunlarda yer alır.

Sümerce ve Akkadça tabletler; Babil ve Asur tapmak kütüphaneleri; Mısır, Hitit ve Kenan "mitleri" ve de kutsal kitapta anlatılanlar tanrıların ve insanların maceralarının yazıya dökülmüş hatıratın esasını oluşturmaktadır. Bu dağınık ve parça parça malzeme, Enki'nin şahadetini, uzaylı bir tanrının özyaşam öyküsünden anılar ve öngörüyle dolu kehanetlerini yeniden oluşturmak amacıyla Zecharia Sitchin tarafından tarihte ilk kez biraraya getirilip kullanıldı.

Enki tarafından seçilmiş bir yazıcıya dikte ettirilen bir metin, mührü zaman uygun olduğunda kırılıp açılacak bir Tanıklık Kitabı olarak sunulan tüm malzeme akla Yahveh'nin Yeşeya peygambere (M.Ö. yedinci yüzyıl) verdiği talimatı getirmektedir:

Şimdi git

Söylediğimi onların önünde Bir levhaya yazıp kitaba geçir ki Gelecekte kalıcı bir tanık olsun.

Yeşeya 30:8

Geçmişi ele alan Enki bizzat geleceği algılamıştı. Hür iradelerini kullanan Anunnakilerin kendi kaderlerinin (yanı sıra insanoğlunun kaderinin) efendisi olduklarına ilişkin fikir en sonda, olayların gidişatını belirleyenin aslında Kader olduğunun, dolayısıyla -İbran peygamberleri tarafından bildirildiği gibi— başların son olacağının anlaşılmasıyla yer değiştirir.

Enki tarafmdan yazdırılan olayların kaydı işte böylece Kehanetin temeli olur ve Geçmiş, Gelecek haline gelir.

Marduk Kutsal Babil Rab Kehanet Zecharia Sitchin

Yorumlar

Zecharia Sitchin ın kitaplarını e book olarak bulabıleceğim bir yer var mı ? sanırım sızde kıtabın orjınalı var ama ben yazarın tum kıtaplarını arsıv olarak tutmak ıstıyorum ama bulamadım. not : bu kıtapları satın alma opsıyonum maalesef ekonomık nedenler ıle mumkun olmuyor .. ( ornek 6 kıtaplık setı 90 tl +kdv , tek tek almaya kalksam 20 tl adetı ortalama , eski kitapcılarda da bulunmuyor )

Bu kitabı yazan kişinin hayal gücü çok fazla çalışıyor...Ben daha güzelini yazarım hikaye olarak.

 

diceklerki bunu eski tabletlerden okmuuş elde etmiş.

Eskiden o tabletleri yazanları hayl güçleri yada bir takım varlıklar  feci bir şekilde işletmiş. 

Bundan güzel fantastik bir film yapılır.  daha da bişi olurmu bilemem..Harry potter e belki rakip olabilir

paylaşım içni teşekkürler..

saygılar.

 

Eskı tabletler dedıgınız seyler den bazıları gılgamesh destanı , sumer kıtabelerı , eskı ahıt , eskı cın yazıtları , bazı eskı maya hıkayeleri , antık mısır .. , hint yazmaları hatta kutsal kıtaplar seklınde antık cagdan gunumuze ne kadar eskı kalıntı varsa onlar.

Tabı kı acık olarak yazarın dedıklerını yazmıyor ancak sonucta yazarda yıllarca arastırdıklarından bır cıkarım yapmıs ,

burada mesela uzaydan su gezegenden gelme kısmı varsayım ancak ısımler vs bu eskı yazıtlarda mevcut hatta Haddımı asarak ama hıc bır art nıyetım olmadan soyle bır sey soyleyenlerınde var oldugunu bılıyorum .: Peygamberlerın Kutsal kıtaplarda gecen bazı Allah ıle gorusmelerıne ( goğe yükselme veya Allah ın aksını gorunce bayılmaları vs..) bu antık yazmalarda yazan bazı olaylar ıle bıre bır ortusmektedir.  Hatta Kuran-ı Kerim de geçen bazı ayetlerde anlatın betımlemelerın cok benzerlerı de sumer metınlerınde bulunmaktadır.

 

Bu nedenle bazı seylere dırek bunlar masalmıs demeden once bıraz dusunmek gerekır..

Ayrıca burada eskıden cok severek okudugumuz bır arkadasımız vardı hep soyle derdi Allah ın olayları yapma şeklini iç birimiz bılemeyız aracılar da kullanabılır ...

Bura dan Ra yı da anmış olayım ...

Saygılar

 

Yazdığınız tabletlerdeki bazı yazıtların bir takım kutsal metinlerle örtüşmesi farklı bir konu.  Yukarıda anlatılan konunun sizin sölediklerinizle bağlantısı olduğunu sanmıyorum. Tabiiki eski tabletlerin ve de oradaki yazılanların tamamını inkar etmiyoruz bir kısmı tarihteki olayları konu alıyor ve yansıtıyor. 

 

benim eleştirim yukarıda bahsi geçen yazarın yazdığı hikaye ve ordaki bazı tabletlerdeki olayların gerçekle  bir ilglisi olmadığını düşündüğümdür.

 

saygılar.

 

Çok uzun yazmaya gerek duymuyorum ama bana göre de bu senaryodan ancak güzel bir mitoloji filmi çıkar.Yazının tamamını okudum ve vardığım sonuç şu oldu..

Yazıda yeryüzünü bizim bilipte inandığımız tanrının yerine uzaydan gelen bazı insanların ki kendilerine astronot denmiş, bunların subayları ve kendi aralarındaki rütbeliler vs.inşa etmiş ilk oluşumu ve düzeni sağlamışlar vs....Sonradan bunlar tanrılaşmışlar ve ilkel insanları meydana getirmişler vs..Tanrının yerine tanrıcılık oynayan insanlar yani..

Nuh tufanını kimin yaptığına bir açıklık getirememişler. "Yeryüzünü devasa bir afetle silip süpüren Tufan taze bir başlangıç yapmayı gerektirdi; astronotlar tanrılara dönüşürken insanoğluna uygarlığı bahşedip ona nasıl tapınacağını öğrettiler." denmiş..

Bu sözü neye dayanarak yazmış buda muamma..Çok anlamsız bir söz..Madem uzaydan gelenler yeryüzünü islah etmeye çalışmışlar peki nuh tufanını kim yaptı..

Yeryüzünün nasıl yaratıldığı,kaç günde yaratıldığı,ilk yaratılan insanlar,ve sonrası,ve nuh tufanının nasıl ve neden olduğu,tufan esnasında yaşananlar,musanın allah ile konuşması,musanın kavmi,tabletlerin ne olduğu,vs.vs.ve daha sonraki gelişmeler nasıl oldu ve hz.muhammed devri vs...

Bütün bu incelikler ayrıntılar en hassas bir şekilde yaratıcı tarafından insanlara iletildiği ve bir kitapta yazıldığı halde bunun dışında ayrı bir senaryo yazıp yeryüzünün yaratıcının haricinde oluşturulduğunu ima etmek son derece yanlış..

 

Bu metınlerden çeşitli yorumlar cıkarmak mumkun ancak sunuda unutmamak lazım , dunya da 1-2 mılyar ınsan Kuran-ı Kerim e inanıyor ve orda anlatılanların kesin doğru olduğunu dusunuyor , buna karsın 2-3 mılyar ınsan da incil veya Ahit lerde yazanların doğru olduğuna inanıyor . Eğer yukarıda bahsı gecen metınler kıtap halınde herhangı bırı tarafından ornegın milattan önce 200 yıllarında acıklanmıs olsa idi emınım kı su anda mılyonlarca ınsan da bunlara ınanıyor olacaktı . Yanı olay tamamen hangı dıne ınandıgınızla alakalı sonucta sız dunyanın su kadar gunde nasıl yaratıldıgı bellı dıyorsunuz ama buna bır kanıtınız yok olamazda sadece Kuran-ı Kerım deki ayetlerden yola cıkarak bunu soyluyorsunuz. aynı sekılde yukarıdakı metınlerınde dogrulunun bır kanıtı yok olamaz .

Kuran-ı Kerim de  ozellıkle Isa peygamberden ve Musa peygamberden once hemen hemen her kotu olaya bır uyarı gelmıs neredeyse ve kavımler cezalandırılmıs yokedılmıs ve bır peygamber tarafından uyarılmıslar Ancak Hz Musa dan sonra olaylar değişiyor Hz Musa nın uyarılarına anlatılan çeşitli felaketlere rağmen Mısırlılar pes etmıyor yanı secde etmıyor aksıne Hz Musa mısırdan uzaklasmak zorunda kalıyor ve ondan sonrakı Peygamberlerın de özellikle Hz Muhammed in kendisi ordu ıle savasması gerekıyor ınanmayanlar ıle kazanıyor kaybedıyor ve bır sekılde Islamıyet ordunun gucu yettıgı kadar yayılıyor . Burada benım aklımın almadığı olay şu ya artık kıyamete cok yakınız bızım ıcın uzun ama evren ıcın kısa bır sure olabılecek 2-3 bın yıllık bır donemden gecıyoruz (Hz Muhammed'ın Son Peygamber olmasından kıyamete kadar ) yada bazı yazılar anlamı pekiştirmek için abartılmıs yada değiştirilmiş.

benim burdan çeşitli çıkarımlarım var ancak yazacak yada soyleyebılecek kadar cesur değilim...

"Sadece demek ıstedıgım herkes bır seylere ınanıyor bıze ınanılır gelmese de ....."

Saygılar

 

 

Sn diabolica

"Sadece demek ıstedıgım herkes bır seylere ınanıyor bıze ınanılır gelmese de ....." 

bu sözünüze katılıyorum..

Ayrıca bir şeyler daha sölemek istiyorum.

Bu tür konularda şu anki bilim yeterli seviyede olmadığı için nisanlar buna bende dahilim bu konularla ilgili başka kaynak arayışı yad konuya ışık tutabilecek alternatiflere yöneliyorlar son olarak insan beynine yani kendi düşüncelerimize başvuruyoruz.

Tabiiki herkesin kendi inandığı öğreti ve ideolojilere  göre yorum yapması gayet normal..

Ben kendi adıma konuşacağım ( Elhamdulillah müslüman olarak . Her ne kadr konu din olmasada )

öncelikle yukarıdaki sizin cümlenize  şöyle bir yaklaşımla yorum  yapmak isterim..

Örneğin

Ben arabesk müziği sevmem ve dinlemem vede haz vermez bana.

ama şu bir gerçek tüm dünyada bunun bir dallarından biri olduğu olgusu ve gerçeğini herkes kabul eder. Bende sevmesemde haz almasamda bu tarz bir müziğin var olduğunu gerçeğini kabul ederim.

Konuyu kuran a  getirecek olursak herkes islama ve onun öğretilerine ve kurana tabii olmak zorunda değil.

ama tüm dünyada müslüman olmayanların bile  ( bazı önde gelen dünya devletlerinin kuranı incelemeye aldığı biliniyor ) kabul ettiğ ibir şey var. kuran da bahsi geçen konuların gökyüzü evren yada buna benzer konuların hepsi ıspatı yapılmıştır ve doğru çıkmıştır. hiç bir ayetinde ve bütününde bir eksiklik bulanamamıştır.

Ancak şununda altını çizmek isterim buradki bilgiler yüzeysel baktığınızda  klavuz ve yol göstericidir. Derininde indiğinizde çok dahadetaylı ve net bilgiler bulabilir insan ama bunu gerçekten işin ehli olan insanlar tarafından yapıldığında bir anlamı olacaktır.

Kuranı Allah kıyamete kadar koruyacağını bizzet kendisi sölylemiştir. o nedenle tek bir harfi bile değiştirilmemiştir. Değiştirilemez..

Kuranı kehanet kitabı olarak lanseetmek yada bu şekilde kullanmak çok tehlikeli bir durumdur.

Kuran ı algılama biçimi genelde insanlarda şöyledir. "emirler- yasaklar ve bir kaç hikaye ..."

bu şekil görürlerse hiç bir şey öğrenemez insanlık.

Aslında kuranda tüm insanlığa kalvuz olacak bilimsel bir çok bilgi gerçek bilgi bulunmaktadır. Bunu araştırmasını bilenler ve yapanlar olduğu zaten biliniyor.

Ancak bunun bir dezavantajı var. Elde edilen bu bilgileri birde kanıtlamak gerektiğidir.Ancak bunların bir kısmı kanıtlansada ( "evrenin hızlanarak genişlemesi " gibi.) bazı bilgiler çok ilerki zamanlara ait olduğundan yada şu an ki, teknolojimizin yetersiz olmasından havada kalmaktadır.

hatta benim önceki bazı konularda verdiğim bir iki bilgide bunlara örnektir.

mesela bir örnek daha vereyim ama bunun ıspatı için teknolojiinin daha ileride olması gerektir.

"bildiğimiz sudaki hava  kabarcığıında  yaklaşık 700 adet madde vardır." Bunların kaçı tespit edilebildi acaba...

çok fazla örnek verebilirim ama dediğim gibi çoğu bilgileri zamanında erken açıklamak kafa karışıklığı ve sorun çıkaracaktır.

 

Kıyamet konusu ise çok istismar ediliyor. Zaman konusunda hiç kimse bilgi veremez ancak daha kıyametten önce olacak çok şeyler var. en azından kendi adıma konuşayım kıyametten önce düşünecek ilgilenmemiz gereken çok şey var. en basiti , kişinin ölümü kendi kıyametidir. Herkez buna odaklansın bence. kendimiz ölmeden önce kendimize , ailemize , çevremize ve insanlığa ne kadar faydalı olabiliriz. Hesabımız bu yönde olmalı..

 

Ufo ve uzaylılar mevzusu ise ; Bazı şeyleri paylaşmayı uygun görmüyorum  ancak bir çok kişi tarafından hatta Haktan bey bile dünyada bunların dunyamızı ziyert ettiklerini hatta bazılarının dünyamızda yaşadığını bilmektedir eminim.

Buna bende inanıyorum..

 

saygılar.

 

 

 

 

 

 

 

 

Sn palindromik ;

Tek bir şey yazacağım Kuran-ı Kerim in insanlar kaleme almıştır, yani yazıya dökmüştür.Bu kesindir ve maalesef Hz. Peygamber imiz bu yazımları kontrol etmemiştir ( o vefat ettikten sonra yazıya aktarıldığı için) Bu nedenle ben bazı şeylerin genel bütünlük içinde farklı durmasından şüpheleniyorum herkesin düşüncesi var saygım var bunlara.

benım soyledıklerım çok farazi gelebilir ama tersını de ıspatlamak zor yanı bende bazen dıyorum boşuna mı düşünüyoruz dıye :D

saygılarımla

Not : Kuran-ı Kerim de değişmeyecektir yazıyor olması değişmeyeceği anlamı taşımıyor örnek olarak  şu anda çarşıya çıkıp 10 15 farklı Kuran-ı Kerim alıp bakarsanız ne demek ıstedıiğmi anlarsınız bazılarında Ayet sayıları bıle tutmuyor ( farklı yerlerderden ayırac kullandıkları ıcın bır kısmı ) bazılarında anlam farkıda yazım farkıda bulunmaktadır.

Amacım din ıle konuşmak değil din sonucta dogmatik bir şey herkes bır dine inanır ve onun değişmesi mumkun değildir sadece konu acılınca kendımı tutamadım özür dilerim eğer rendice edici bir şeyler yazıp söyledi isem

 

Saygılar ..

 

Sn Diabolica

 

kuranı kerim peygamberimizden sonra Hz. ömer tarafından yazıya dökülmüştür bu doğru.  Ancak Kuran o dönemdeki en iyi hafızlar ve en baştaki alimler tarafından dinlenerek ve onaylanarak kaleme alınmıştır..

 

Herhangi bir hata yada yanlışlık yoktur. Olsaydı bu ortaya çıkardı. Kaldıki Kuranı bizzat Allah kendisi muhafaza edeceğini belirtmiştir.  Bundan öte güçmü var. Hangi beşer bunun önüne geçerbilirki ..

tüm dünya bir araya gelse kuranın tek harfini bile değiştirmeye muktedir olamaz. Bunu zaman zaman deneyenler oldu ancak başarızlıkla sonuçlandı hep.Çünük Korucusu Kainatı yaratan Allah tır. Kainatı yaratan Allah kendi indirdiği ayetleri korumaktan acizmidir acaba.. ( müslüman dinine mensup biri olarak konuşuyorum. Bu müsluman olmayan kimseler içni bişi ifade etmeye bilir )

 

Kuranı kerim alın istediğinzi kadr aslolan arapça metnidir. Geri kalan turkçe mealler eşanlamlı kelimelerden oluşmaktadır türkçeye çevirince bu şekil oluyor buda genel olarak anlam bütünlüğüne zarar vermez.

Arapça metninde herhangi bir değişiklik yoktur. alın 10 - 15 kuran arapçalarını kontrol edin pls.

Meal  : eksik çeviri anlamına gelir.

şu an türk olduğumuz içni anlayabilelim diye mealler yapılmıştır ancak burada çeviri yapan kişinin "ama " kelimesi yerie "lakin" yada "fakat" kullanmış olması anlamı bozmaz. Asolan arapça metinlerdir onlardad bi farklılık bulamazsınız.

kaldıki Arapça 300.000 den fazla kelimeden oluşmaktadır dünyanın en zengin dillerinden birdir vede her bir kelime sadece bir anlama glemektedir. dolayısı ile türkçemiz bu kadr zaengin olmadığından çeviri sırasında aynı kelimeler doğal olarak kullanılamayabilir. Zaten bu asırlardır böle düre gelmiş ve hiç bir yerde bir dorun ve sıkıntı olmamıştır. Eğer bir sorun olsaydı kuranı kerimi araştıran tüm dünyada ve kainatta ve diğer boyutlardaki )  Alim dediğimiz kişiler ve varlılar topluluklar bunu anında farkeder ve düzeltirlerdi. Her zaman diliminfe kuranı ezbere bilen tüm detayları ile hemde , hafızlar olmuştur ve olacaktır.

Bazı diğer varlıkların yaşları binli rakamları geçmektedir. Sadece benim öğrendiğim 2 tansinini yaşı milyonu geçmektedir ve bu varlıklarda unutma özelliği yoktur. ( bir nevi kayıt cihazı gibi bir zekaya sahipler) Kuranı kerimin doğru bir şekilde aktarılması içni bir çok alternatif var...

 

saygılar..

 

 

 

 

"sız dunyanın su kadar gunde nasıl yaratıldıgı bellı dıyorsunuz ama buna bır kanıtınız yok olamazda sadece Kuran-ı Kerım deki ayetlerden yola cıkarak bunu soyluyorsunuz. aynı sekılde yukarıdakı metınlerınde dogrulunun bır kanıtı yok olamaz" ...diyorsunuz..

Dünyanın kaç günde yaratıldığına dair kurandan daha sağlam bir kanıt olabilirmi..Biz müslüman toplumlar olarak Allah bize işte sizin kitabınız,işte sizin peygamberiniz ve bende sizin yaratıcınızım bana ve peygamberime ve size verdiğim kitaba inanıp öyle yaşayın dediği halde tabi ki bizler ilk etapta kuranı kaynak göstereceğiz..Bütün dünyanın referans aldığı bir kitap için  kanıtınız yok demekte ne demek..Bundan daha sağlam bir kanıt mı olur...

kıyamete çok yakınız diyorsunuz,evet buna katılıyorum tarih için hz.muhammedin bir hadisi var ona bakın lütfen..

Teşekkürler..

Sn Muzaffer Bey ,

Ben de sızın soyledıklerınızden farklı bır sey demıyorum siz Kuran-ı Kerim i referans alıyorsunuz dedım tum muslumanlar oyle olmalı zaten ama işte bunların kanıtı yok sız de zaten Kuran da boyle dıyor başka kanıta mı ıhtıyac var demıssınız işte bende bunu dıyorum bağımsız olarak kanıtlanamıyor aynı şey dıgerlerı ıcınden geçerli ..

Sız haşa musluman olmasanız ( sadece üç bir örnekleme yanlış anlaşılmasın) bunlara farklı gozle bakardınız demek ıstıyorum. Kutsal kitapları Allah ın yolladığını kesin olarak bilen sadece Allah ın kendisidir peygamberler bile bılemez sonucta Allah bızım nasıl gormemızı ısterse bız oyle goruruz yanı burada benım bunları sorgulamam bıle Allah ın bana bahşettiği akıl ıle oluyor o ızın vermese ıdı bunları yazamazdım ..

Saygılarımla

 

[quote=muzaffer]

 

Çok uzun yazmaya gerek duymuyorum ama bana göre de bu senaryodan ancak güzel bir mitoloji filmi çıkar.Yazının tamamını okudum ve vardığım sonuç şu oldu..

Yazıda yeryüzünü bizim bilipte inandığımız tanrının yerine uzaydan gelen bazı insanların ki kendilerine astronot denmiş, bunların subayları ve kendi aralarındaki rütbeliler vs.inşa etmiş ilk oluşumu ve düzeni sağlamışlar vs....Sonradan bunlar tanrılaşmışlar ve ilkel insanları meydana getirmişler vs..Tanrının yerine tanrıcılık oynayan insanlar yani..

Nuh tufanını kimin yaptığına bir açıklık getirememişler. "Yeryüzünü devasa bir afetle silip süpüren Tufan taze bir başlangıç yapmayı gerektirdi; astronotlar tanrılara dönüşürken insanoğluna uygarlığı bahşedip ona nasıl tapınacağını öğrettiler." denmiş..

Bu sözü neye dayanarak yazmış buda muamma..Çok anlamsız bir söz..Madem uzaydan gelenler yeryüzünü islah etmeye çalışmışlar peki nuh tufanını kim yaptı..

Yeryüzünün nasıl yaratıldığı,kaç günde yaratıldığı,ilk yaratılan insanlar,ve sonrası,ve nuh tufanının nasıl ve neden olduğu,tufan esnasında yaşananlar,musanın allah ile konuşması,musanın kavmi,tabletlerin ne olduğu,vs.vs.ve daha sonraki gelişmeler nasıl oldu ve hz.muhammed devri vs...

Bütün bu incelikler ayrıntılar en hassas bir şekilde yaratıcı tarafından insanlara iletildiği ve bir kitapta yazıldığı halde bunun dışında ayrı bir senaryo yazıp yeryüzünün yaratıcının haricinde oluşturulduğunu ima etmek son derece yanlış..

 

[/quote] Cok dogru yazmışşınız

muzaffer bey,bu kitap zecharia sitchinin dünya tarihçesi kitaplarından sadece bir tanesidir.12.Gezegen kitabından itibaren tüm kitaplarını okuyarak ancak bazı soruların cevaplarını bulabilirsin.Ayrıca son kitabı dünya tarihçesi keşif seferlerini de alabilrsen çok sevinirim.Direk Çanakkale truvadan başlamış.Ülkemiz hakkında da açıklamaları var.
Evet Zecharia Sitchin bir sümerolog onun dışında da birçok kadim dil üzerine araştırmalar yapmış bir insan.Şimdiye kadar 10 kitap yazmış kendisi ve sayısız yere sayısız seferlerde bulunmuştur.Ama dediğim gibi kitaplarını okumanız gerekmektedir.Yani sadece orada yazılanlara göre yorum yapmak o insana önyargı ile yaklaşmış olduğumuzu gösterir.
İnsanlar inançlarında özgürdürler.Ama unutmayalım ki bir gün inandığımız herşey yıkılabilir.Bunu zaman,bilimde ilerlemeler ve daha da ileriye doğru gittikçe anlayacağız.Diğer kitaplarını mutlaka okumanı isterim hatta buradaki tüm arkadaşlar okumalı.Hatta tekrar tekrar.Bunlar din kitapları değil elbet sümer tabletlerinin çevrilmesi ile birazda kurgulanarak oluşturulmuş kitaplar.12. Gezegen ilk kitabı.Ve okurken kendi inançların ile sorgulamadan bunu yapmalısın.Yani önyargısız.Biliyorumki insan önyargı oluşturduğu (ister- istemez)bir fikre katlanmakta zorlanabilir.Ama karşı tarafta da olsa okumak şart.Hepimiz aynı sorunun cevabını arıyoruz.Gidiş yollarımız farklı olabilir ama varacağımız nokta aynı diye düşünüyorum.Görüşmek dileğiyle.

En doğrusunu Allah bilir tabi ki. Ama bu adamın da sözlerinin boş olmadığı kanaatindeyim. Şu koca ve yaşlı Dünya'da sadece ve sadece 3000-4000 yıllık insanlık tarihini bilmekteyiz. Peki ya ondan önce hiç mi insan yaşamamış? Tabi ki bunun mümkün olmaması gerekiyor. Küçüklüğümden beri çeşitli efsaneler dinledim, okudum veya filmini-belgeselini seyrettim. Tüm Dünya'daki efsanelerin genelini düşünecek olursanız bir çok ortak noktaları var. 1 kişi 2 kişi yalan söyler veya masal uydurur diyebiliriz. Bunun arkasından da koca bir halk gidebilir belki de.  Peki ya neredeyse tüm tarih boyunca yaratılmış insanlar da mı bu yalana inanacaklar? Böyle bir şey olamaz. Kesinlikle bunların bir doğruluk payı olmalı. Ha adam okuduğunu biraz farklı yorumlamış olabilir. Kendi inancıma göre şunu biliyorum ki daha önceden belli sebeplerle yıkılmış ve bizden daha gelişmiş olan medeniyetler mevcuttur. Bunların varlığını unutmuş olmamız hiç var olmadıkları anlamına mı gelir? Neredeyse tüm çivi yazıları birbirine benziyor ve nredeyse tüm Dünya'ya yayılmış haldeler. Bundan daha iyi kanıt olabilir mi? Koca kainatta yalnız değiliz. Belki de çok yakında bunu kedi gözümüzle görme imkanımız bile olabilir. Uzaylıların telepati yeteneğinin olduğunu hatta bizlerin bile bu yeteneğimiz olduğu halde kendimizi geliştiremediğimizden kullanamadığımızı bir çoğumuz bilmekte. Belki de vahiy getiren melekler belki de bizim uzaylı dediğimiz varlıklardır kim bilebilir? Bence açık fikirli olmak yaradanı inkara kadar srüklemediği sürece zararı olmayan bir davranıştır. Bize bu akıl düşünmemiz için verildiyse biz de özgürce düşünebilmeliyiz. 

 

Not: Elinde Zecharia Sitchin e-kitapları bulunan arkdaşlar varsa bir şekilde bana ulaştırabilirlerse sevinirim. 12. Gezegen dışında e-kitap bulamadım.

Dünya zaten uzay boşluğunda gözle görülemeyen bir çok etki, enerji ve kuvvete maruz kalıyor ama hiç birinin insanlar üzerinde doğrudan bir etkisi yok , bunlar arasında fotonkuşağının uydurma etkisinden kat kat etkin olan ayın çekim kuvvetini en basit ve yakın olanı olarak sayabiliriz, dünyanın çeşitli radyasyon türlerinin sürekli içinde bulunduğunu hepiniz biliyorsunuz zaten , güneş patlamalarının etkileri , henüz yeni yeni bilgilerle haberdar olduğumuz karanlık madde, anti madde vs ... Sonuçları henüz kestirilemeyen etkiler , şimdi buradaki saydığım ve  zamanın başlangıcından beri devam eden kuvvetlerin ve  enerjilerin insanlar üzerindeki ve dünyamız üzerindeki etkileri yerine ne olduğu konusunda bilimsel hiçbir veri bulunmayan fotonkuşağı etkisine inanmak biraz saçma değil mi....

Varsayalım ki yukarıda yazdıklarımın hiç bir geçerliliği olmasın foton kuşağının üzerimizdeki etkileri burçlarımız hakkında mecmua , dergi ve gazetelerdeki yorumların insan üzerindeki bıraktığı etkiden ne farkı olabilir foton demetine binip ışık hızını aşmamızı mı sağlayacak ?

Fotonla ilgili basit bir araştırma yapıp(http://tr.wikipedia.org/wiki/Foton)Kendi amatörlüğümüze yetecek kadar bilgiye birazda hayal gücü katıp bilim kurgu haline dönüştürürsek işte size foton kuşağı..artık belimizemi takarız beynimizemi sürüp parlatırız nerede nasıl kullanırsak kullanabiliriz,nasılsa kendisi gibi ele avuca sığmaz bir konu...Uyanık insanların oturup böyle konuları mamul hale getirmesi ve herkesin yem torbasına koyduğu bir konu olmaktan öte gidemedi...