Ana içeriğe atla
24 Mayıs 2010 tarihinde ttayfunn tarafından gönderildi

Atalarımız Uzaydan Gelmişlerdi

Aynı kitaptan devam ediyoruz....

Karşılaşmalarımızın birinde LYA bana, "Kendi kendini yok eden büyük bir ırktan geliyorsunuz," demişti. Gökyüzüne bakarak belirsiz bir noktayı göstermişti aynı anda da:
"Atalarınızın bu gezegende doğmadıklarını size daha önce de söylemiştim. Çok zaman önce, yine bu ga lakside, Sion'un ötesinde bulunan çok önemli bir dünyada yaşarlardı. Bu insanlar hemen hemen kusursuzdular. Fi ziksel olarak en üstün, ruhsal olarak ise sakin ve spiritüel değerlere yatkındılar. Soyluydular. Bilim adamları sınırsız bilgiye sahipti ve Evren'in sırlarının büyük bir bölümünü çözmüşlerdi. Ama bir zaman sonra, kendini beğenmişlik ve güç kazanma isteğiyle, Evren'i zaptet meye heveslendiler. Kendileriyle sınırı olan öteki koloni lerden üstün olmak istiyorlardı. Şan, şeref ve zafer peşindeydiler. Her şey böyle başladı. İnsanoğlu, senin-benim çatışmasına girince her şey güçleşti, böylece düşüş başlamış oldu. Bu devirde -ki ancak dairesel devre ölçüsüyle ölçülebilen bir zamandır- bir ulus diğeriyle sürtüşmeye başladı. Atalarınız ise, iki ulusa birden müdahele etmeye başladılar. Öyle güçlü silahları vardı ki, bir sistemi, ne denli güçlü olursa olsun, ortadan kaldırabilirlerdi. Yenilgiye uğrayanların yardımına başka uluslar koştular. Böylece hatırlanabilecek en büyük çatışma başladı. Kullanılan silahlar, insan ırkına çok büyük zararlar verdi. Sağ kalanların çocuklarında akıl bozuklukları baş gösterdi; bedensel ve ruhsal dengeleri bo zuldu. Size daha önce de söylediğim gibi, çok uzun ve ayrıntılı incelemeler sonucunda, DNA'larının önemli ölçüde  mutasyona  uğradığı   anlaşıldı.   Bu  çalışmaları sürdüren bilim adamları, kendi ırklarına da zarar vermeden bu savaşı sürdürmenin mümkün olmadığı gerçeğini sonunda anladılar. Bildiğiniz gibi, dioksiri-bonükleik asit, ait olduğu kişinin, doğuştan itibaren taşıdığı bazı kişilik özelliklerini kaydeder. Asıl sorun, DNA'nın ağır bir biçimde etkilenip etkilenmediğiydi. Eğer bu ırk, yani sizin ırkınız, bölgede kalarak, bu za rarlı radyoaktif ışınlara maruz kalmayı sürdürecek olur sa, birkaç kuşak sonra yok olacaktı. Bunun üzerine, ken dilerinden üstün bir uygarlığın yardımını istemeye karar verdiler. İnsan, hızla ölüyordu. Bizim arka daşlarımız da, bu radyasyonlara uzun süre maruz kal mak istemiyorlardı. Sonunda yardım geldi ama, kalan ları tahliye etmeye başlayabildikleri zaman, bilim adamları, bilge kişiler ve üstün zekâlılar çoktan ölmüşlerdi. Bu yardım operasyonunu sürdüren üstün ırk mensupları, insan ırkının bu koşullara fazla dayana mayacağını bildirdiler. Atalarınız, tahrip etme içgüdülerini mutlaka frenlemek zorundaydılar. Çünkü, bu içgüdünün onlara, gelecekte de aynı kötü koşulları ya ratması, büyük bir olasılıktı. Açıklayayım... Maruz kaldığınız patlama, beyindeki sinir hücrelerinden bazılarını tahrip etmişti. Böyleleri aşırı sinirli hatta deli olurlar ve şiddet göstermeye son derece yatkındırlar. Bu davranış biçimlerini frenlemek şarttı. Daha üstün uy garlıkların mensupları onları yargıladılar ve insa noğlunun bilgi edinme, hatta yaşama hakkını bile yitir diğine karar verdiler. Böylece, üstün ırkın bilim adamları, binlerce yıl boyunca biriktirilmiş olan, insan ırkının yaşamını sürdürebilmesi ve üstünlük sağlayabilmesi için gerekli olan bilgi hazinelerini yok et tiler. Zamanın akışı içinde insanoğlu, hiçbir zaman iyi ile kötü arasında bir denge kurmayı beceremedi. Bu, üstün uygarlıklar tarafından saptandı.  İşte, insanoğlu böylece Evren'deki yerini yitirdi. Yine de bu sonsuz hırs, bu güçlü olma arzusu ve buna benzer duygular, onun zih ninin derinliklerinde çakılı kaldı. En azından, kendile rinden gizlenmiş bilgilere erişerek, onların vereceği gücü kazanmak isteyenlerin zihninde... Bu geçmişleri ve DNA'larının uğradığı değişiklik yüzünden, bu ırklar, sınırlı bir düşünme yeteneğine sahipler. Kuşaklar boyun ca ısrarla uğraşır ve mirasınız olan bilgilere erişebilirseniz, hayatın sırrına da erişirsiniz. Siz, hayatın sırrına, ölümün sırrını çözerek erişmek istiyor sunuz. Atomu keşfettiğinizde, sadece onun yok edici gücünü gördünüz, hayatın kaynağını değil... Bu, insan oğlunun cezasıdır; kendi kendisini yok etmek... çünkü, ölüme olan eğiliminiz, hayata olan eğiliminizden daha güçlü... DNA'nızdan kaynaklanıyor bu ve sizin zaman birimlerinize göre, daha yüzyıllarca sürecek. Bazı özelliklerini koruyabilmiş olan insanlar, dünyanızda ye tenekleri ile sivrilirler. Sanatçılar, viyolonistler, yazar lar, papazlar ve bilim adamları gibi... Böylece, bilim alanında büyük aşamalar kaydetmeye başladınız. İçinizdeki DNA'larımız, sanki arada bir çakan bir ışık gibi, parlak geçmişlerini "hatırlıyorlar." Daha az etkile nen bazı kısımlar, kuşaklar değiştikçe önem kazana cak."
"O halde ırkımız çökecek mi?" diye sordum.
"Doğru söylediniz profesör! Hâlâ, çok saf oldukları ve oldukça az bilgileri olduğu için, az etkilenen varlıklar var. Bunlara Nordic (İskandinav, Kuzeyli) ırklar deni yor. Siyahlar, kırmızı ve sarı derililer ayrı bir kaynak tan  geliyorlar."
"Ben de mi acaba Nordic ırktan geliyorum?" dedim. Gerçekten şaşırmıştım, çünkü, beyaz derili olmadığım gibi, daha çok kırmızı ırktan bile sayılabilirim.
"Sizin atalarınız o ırktandı. Daha sonra Avrupa'da ilerleyip, Pirenelere doğru gittiler, güneydeki ülkelere yayıldılar; hatta Amerika'ya bile gittiler. Tabii, başka bir faktör de, insan zihni üzerinde uyarıcı etki yapan, büyük manyetik bulutların gelmesidir. Unutmayın ki, enerji bir uyarıcıdır, zaman tünelinden geçen ışıklar gibi, insan zihninde şimşekler çaktırır. Bu nedenlerden dolayı, çağınız, bilimin bu derece gelişmesine tanık oluyor. Saf ırklardan gelen parlak zihinler, genlerindeki DNA'nın gelişmesi sonucu, yadsınamayacak şekilde, Dünya dışından gelen bilgileri alıyorlar.Onlar, kendilerine sağlayacağı gücü düşünerek, bu bilgilere doğru çekildiler ve yeni bir çevre meydana getirdiler. Kuşkusuz size de, a-talarınızdan, tedavi edilemeyen, yok etme hastalığı miras kaldı. İnsan ırkı, yüzyıllar boyu varolma savaşı verdik ten ve çok zor iklim şartlarına rağmen çabalayarak nes lini çoğalttıktan sonra, başladığı noktaya döndü."
"Niçin çekip gittiler? Bu ırkların yaşamasına niçin izin verdiler? Bu üstün varlıklar, niçin dejenere olmuş bir ırkı kurtarmayı önerdiler?"
"Bu, Evren'deki tüm ırkların bildiği ve uymak zo runda oldukları bir yasadır. Nereden başladığı bilinme yen bir kavramdır. Bu kavramın esası, yaşama hakkıdır; evrensel notalara uyarak titreşme hakkıdır...Ülkenizde, bir diğerine, her yönden eş olan tek bir varlık bile yoktur.Çünkü hepimiz eşsiz varlıklarız. Ve biz, bir toplum olarak, sırf uyumsuz olduğu için hiçbir varlığı reddedemeyiz. Gereksinenlere yardım etmekten kaçınırsak, kendi uygarlığımızı küçük düşürürüz."
İyi ama, eğer insanoğlu kendi kendini yok etmeye mahkumsa, neden yaşamaya devam etsin?"
"Sizin kuşağınızdan pek çok kişi aynı soruyu soru yor. 'Niçin yaşamalı?' Öte yandan pek çoğu da kendi kendilerine, 'Neden olmasın?' diye soruyor. Evrenin bütün uygarlıklarına, galaksilere dağılmış bütün canlı türlerine vaat edilmiş sihirli kavram, neslin sürdürülmesi... işte, işin sırrı buradadır. Siz, bütün saflığınızla, bir kuşaktan diğerine geçerken yenileniyor sunuz.   Eğer,   atalarınız  için  de bu  geçerli  olsaydı  ve yaşamış bulunan bütün atalarınız, tek tek bu gerçeği an lamış bulunsalardı, insan ırkı çok gelişebilirdi, ama öyle olmadı. Bütün ırkların müşterek mirası bilgidir... Sürprizlerle dolu bir kutuda yaşarmış gibi, her gün, büyüleyici ve yeni bir şey keşfetmektir, sonsuza dek... Varlığınızın başlangıcında maruz kaldığınız kimyasal değişikliklerin araştırılması sürüyor. Şimdilik bir sonuç alınamadı. Bu araştırmaların amacı, şiddete olan eğiliminizin nedenini bulmak. Bu yok etme güdüsüne daima uydurma nedenler buluyorsunuz; böylece, şiddet gösterilerinize sanki özür arıyorsunuz. İnsanoğlunun kendi hayatını karmakarışık etmesinden bu yana ne ka dar zaman geçtiğine gelince... İnsan hayatının organik düzeyinde meydana gelen değişikliklere neyin sebep olduğunu belli belirsiz duyabiliyorum. Beni anladığınız için size söyleyebilirim; inanıyorum ki insan, içindeki canavarı, atalarından kalıtımla alıyor, ömrü boyunca hem onunla savaşıyor hem de onunla uyuyor, yemek yiyor, seviyor -eğer bu mümkünse- varoluyor ve sonunda ölüyor. Bu canavar zaman-mekân ikilisinde var olan bir şey değil, ölüm de ona bir engel oluşturmuyor."
"Bu kuramsal canavar, sonunda insanı yenecek mi?"
"Şimdiye dek pek çok kez yendi. İnsanoğlunun varlığında öylesine güçlü bir yeri var ki... Bu canavar haset, kıskançlık ve nefreti doğuruyor. Biz hayata ne ka dar katkımızı sunsak da, çocuklarınız bu kalıtımsal ku surla doğuyorlar.Bütün olumsuz eğilimler sanki onda top lanmış. Irkınızın, varolmaya karşı olan korkunç isteği, onu korkuları ile savaşmaya itiyor. Bunlar, çoğu kez temeli olmayan korkulardır. Zihninizin, hepsini zaptu rapt altına almaya olanak bulunmayan labirentlerinde doğuyorlar. Zihninizde, çok derinlere yerleşmiş, çok güçlü bir arzu var; o da, başka türlere örnek oluşturacak kusursuz kuşaklar yetiştirmek.Yalnızca gelecek kuşağı yaratmak değil, ona üstün ırkın özelliklerini de vermek istiyorsunuz."
"Hepsi bu kadar mı?"
"Hayır. İnsanoğlu, başka uygarlıklara göstermek istediğinden daha karmaşıktır. Şimdilik hedefi, başka uygarlıkların da yardımı ile, DNA'sının uğradığı zararı ortadan kaldıracak ve ona eski kusursuzluğunu geri vere bilecek panzehiri (sözün gelişi) buluncaya dek, neslini sürdürebilmektir. Çünkü, inanmasınız da, size aptalca gelse de, insanoğlu yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan bir ırktır."
"İnsanlığı kurtarmaya gelecekler mi?"
"Evet, üstün uygarlıkların en büyük sorumluluğu, böyle toplumları kurtarmaktır. Onlar da hayat karşıtının -şimdiden yıkıcı olmaya başlayan- etkileri ile karşı karşıya kaldılar. Yapabileceğiniz hiçbir şey yok; yalnızca varolan dengenin uyumunu bozmamak koşuluyla, hayatta kalmak için savaşabilirsiniz. Eğer, yapınızdaki bazı şeyler, geri döndürülmesine olanak bu lunmayacak şekilde mutasyona uğramışsa, iyi-leşebilmeniz daha da zor olacak. Belki, bizim üstün uy garlığımız bunu başarabilir. Eğer başarabilirsek, yeni den yeşil tarlalarda ve mavi gökler altında, sadece biriniz değil hepiniz kurtulur ve ışığa kavuştuğunuzu görebilirsiniz."

Yorumlar

vuuuuuuuuuuuuuuuu

tüylerim diken diken oldu

"Ama bir zaman sonra, kendini beğenmişlik ve güç kazanma isteğiyle, Evren'i zaptet meye heveslendiler." şu kısım bilmiyorum ama insana nefsin verildiği zaman olabilir mi acaba

bi de demekki maymundan gelmemişiz

Cok komikti, ders verici cocuk masallarina benzetmis yazar :) Allah akil fikir versin diyecegim de Allah'a da inanmiyordur.

Bu tarzda konular iceren bir din bile vardir arkadaslar. Scientology inanci/dini de bu tarz kitaplarin sonucunda ciktigini biliyorum..

Ufo'lara inancimiz tam ama, bu kadar hayalperestlik te manyaklik kusura bakmayin. Boyle hayalperest konularda kanit bulunmadikca paraniza kiyip almayin derim.

Hergun 30dk dusunup siz belki o yazardan daha guzel bir hikaye cikarabilirsiniz ;)

sevgili furky, komık veya eglencelı bulabılırsın. Dıyecek lafım olamaz. Senın kısısel gorusundur. Bende bu kıtaba cok fazlasıyla ınandıgımı soylıyemem. Ancak ıcındekı mesajlardan bırseyler almak kapmak lazım. Ben kendı adıma onu yapıyorum.  

Evet, ogrenecek birseyler olabilir. Boyle kitaplar ders vericilikten, gecmis ve gelecek tahminlerinden ileriye, soyutlamalara gidemez. Adamin Uzayli ile yaptigi gorusmelerde uzayli, zaten Dunyanin icinde bulumdugu durumu, ve hepimizin tahmin edebilecegi bir yakin gelecegi soyluyor ki bunlari cogu insan zaten bilir veya tahmin edebilir. Degil mi Sevgili RA? Haksizmiyim?

 

Sevgılı furky91, sana katılıyorum. Ama soylekı. Bunu sen ben bu sıtedekı cogu ınsan bunu tabıkı dusunuyor olabılır, ıdrak edıyor veya hayal edebılıyor olabılır. Ama senın benım veya bu sıtedekı veya bu konularlar ılgılenen x kısının hayat gorusu, bakıs acısı, bılgısı ve zekası ıle olayı degerlendırme.

Soyle bır ornek vereyım sana. Istanbul'a hatta Turkıye'ye ılk defa gelmıs bırını dusun. ve sen o kısıyı gezdırıyorsun. Nerelere gıdıyorsunuz Bogaza, adalara, bagdat caddesıne, kadıkoye, etılere, levente, beyogluna vs vs. o kısıden cıkacak cumleler bellı " fantastık "

Ama degıl ıste. Ne ıstanbul'un nede Turkıye'nın gercegı bu degıl. Sefaletle, yoksullukla savasan bır cok yoremız bolgemız var. Oraları hıcte fantastık degıl.

Dolayısıyla sen ben kurabılır, hayal edebılır, tasvır edebılır, dusunebılırız. Ama bu realıyetı yansıtmaz. Dolayısıyla gercek olmasada kaldıkı bende supheyle yaklasıyorum bu tıp eserlerede ıhtıyacımız var. neden ? uyuyanları uyandırmak ıcın, yavas yavas zıhınlerınde bırseylerı canlandırmaları ıcın, merak etmelerını saglamak ıcın, arastırmaları ılgı duymalarını saglamak ıcın.

Bellı bır yere ve noktaya kadar ayıya dayı demek lazım degılmı dedıklerıme gore. Ne dersın ?

 

 

 

 

 

 

Tamamen katiliyorum, peki siz olsaydiniz boyle bir kitap cikaran, bunun bir gercek kacirilma olayiyla baglantisi oldugunu one surerek mi kitabi bastirirdiniz? Yoksa yanlizca bir bilim kurgu tarzinda bir kitap olarak mi bastirirdiniz ve tanitirdiniz? Bayagi ilgileniyorsunuz yani bu olaylarla, okumus olmalisiniz bayagi dunya disi yasam hakkinda . Orneginiz icin de ayrica tesekkur ederim :)Mesleginizi sormamda bir sakinca var midir?

Sevgili furky, bence bu bir satıs ve pazarlama stratejısıdır. Tabıkı bılımkurgu romanı adı altındada bırcok eser vardır. Ama bazı yazarlar bunun gercek oldugunu ılerı surerek ınsanlardakı merak duygusunu arttırır ve kıtabın fazla satılmasını saglar. Bunun ne kadar etik oldugu ayrı bır tartısma konusudur. Yalnız bu noktada bırseyı daha ıfade etmem gerekır kı o da bu tıp yayınların ıcerıgıne veya baska goruntulere topyekun yalandır, sahtedır dememek gerektıgıdır. Ancak ozellıkle bu kıtap ıcın bende dogan hıssıyat bu kıtabın tamamıyle yazarın hayal urunu oldugu yonundedır. Ben sunu savunuyorum. Her nekadar DDV lere ufolara ınananların sayısı gunden gune artsada bu tıp olaylara, varlıklara ınanmayan, baska gezegenlerde hayat olmadıgı gorusunu savunanları ınandırmak, kafalarının bır koselerınden acaba dıye mınıkte olsa bır soru ısaretı bırakmak adına bu tıp kıtapların okunması taraftarıyım. Cunku bu tıp yayınlar ınsanların pozıtıf olması ve davranması gerektıgı, baska hayatlara saygı, yasadıgımız gezegene ozen ve saygı gıbı mesajları ve ana baslıkları ıcerır. Kıtaptakı hayal mahsulu bır uzaylının agzından cıkmıs laflar olsa bıle bunlar bence ınsanogluna global anlamda pozıtıf uyarılar ve mesajlar ıcerdıgınden bence okunmasında zarar yoktur. E. von daniken'i bıle meshur yapan kıtaplarındakı bazı tespıtler, varsayımlar, tahmınler ılerıkı yıllarda yazarın yanlıs yaptım demesıne neden olmustur kı kendısıne ınanan buyuk bır hayran kıtlesının kalbını kırmıs, hayal kırıklıgı yaratmıstır. Yazarın kıtapları bılımkurgu degıl arastırma kıtaplarıydı. Bunlar olabılıyor. Normal. Cunku oyle bır konuyla ılgılenıyorsunuzkı ucu cok acık.

Evet uzay ıle, uzay teknolojısı ıle, Dunya dısı yasam, Ufolar, Eskı mısır, inka, maya, aztek kulturlerı, bılım, teknolojı konuları ıle yakından ılgılenıyorum. Cok uzman oldugumu asla ıddaa edemem. her nekadar haksız cıkmayı cok arzulasamda S. Hawking'in gelecekte yolculuk fıkrıne karsı cıkabılecek kadar fıkır sahıbı oldugumu dusunuyorum.

Sevgılı dostum, meslegım bende gızlı kalsın. Amacım gızem yaratmak degıl. Ben bugune kadar bırakınız kımsenın meslegını yasını bıle sormadım. Benı meslegım, yasım, rengım, mıllıyetım, ulkem ıle tanıyıp sevmenızı veya nefret etmenızı ıstemem. Bırakınız ıddaalarımız, tahmınlerımız, dusuncelerımız, bılgılerımız carpıssın veya bırbırlerını desteklesın. Beyın fırtınasına devam :)

Anlayısın ıcın tesekkur eder, saygılarımı sunarım

 

 

 

 

 

Bir nokta daha var belırtmek ıstedıgım. Eger DDV lerle kontak kuramıyor bılgı alamıyorsak su an ıcın gecmısın ızlerını, gızemlerını ortaya cıkartabılırız. Gecmıste yasananlar gelecek ıcın bıze rehberlık edebılır. dedıklerımı yapmak kolaymı degıl tabıkı. Ama ımkansız degıl. Hukumetler bu konularda daha duyarlı davranmalı. Robotlar dehlızlerde ılerlıyebılmelı, Pıramıtler nerede olursa olsun ıncelenebılmelı. Onlar ıpuclarını bıraktılar.

Mısal; bır yazı, konu uzerındekı calısmam hala devam edıyor. Buyuk pıramıdın dızılıslerının bır benzerı guney amerıkada kı bır tapınakta mevcut. Bırbırınden farklı destınasyonlar, uygarlıklar kulturler. Ama hedef aynı ıstıkametı gosterıyor.

Eger daha da ılerıye gıdeceksek ılk bakmamız yer bellıdır. Dunyada bıze bu konuyla ılgılı ıpucları bırakmıslardır hedefı gostermıslerdır.

bu yer Orion takımyıldızıdır. Gıtmemız gereken yer burasıdır. Burada bırcok sorunun cevabını bulabılecegız

Saygılarımla

yetkili olan herkese zor geliyo bu iş ya da korkuyolar

madem korkuyosunuz savaş için özel savaş robotları yapcağınıza kendini koruyabilen biraz hızlı ve hareket kapasitesi yüksek olan bi robot üretin de piramitlerde hiç değilse şu tuzakların nasıl çalıştığını bulsun girecek olanlar var sa önlem alıp girsinler işte

Aranıza girmeyeyim de örneğin hz.süleymanı anlatan yüzüklerin efendisi filminin yapımcıları,Harry potter filminin,maymunlar cehennemi filminin ve daha bunlar gibi, bunların benzeri filmlerin yapımcıları ilhamlarını nereden alıyor sanıyorsunuz?...Sevgili RA.dan alacaklar değil herhalde..tabi bunun gibi fantastik,miystıc özellikler taşıyan kitaplardan da esinleniyorlar..bu tip kitapları referans alıyorlar..Esasında bu tarzdaki kitapları hiç okumayan kişilerin mutlaka bir eksiği vardır diyorum...Ya konuşması yeterli değildir,ya düşüncelerindeki o hassas çizgide bir eksiklik bir yetersizlik vardır,ya fıkıh alanında zayıftır,ya anlatım bozukluğu vardır, ve bunun gibi birçok örnek verebiliriz..Yani okumanın zararı olmaz,..ikra..yı hatırlayın...

Sevgili Muzaffer, ne demek ıstıyorsun ?

" Sevgili RA.dan alacaklar değil herhalde "

Benım fıkrımı, dusuncemı, bılgımı, hayal gucumu kucumsuyorsun. 

Amerıka'da dogmamıs olmam benım sucum degıl. Bana secme hakkı ! verılmedı kı.

Oyle olmus olsaydı belkı spıelberg'un yerıne ben unlu olabılırdım. :)   

Su an sana kırıldım muzaffer. :(

 

 

RA.canım dostum bana bunları ciddi yazmadığını sadece espri olduklarını söyle lütfen.Çünkü bunlar benim tanıdığım benim bildiğim RA.nın sözleri olamaz.Seni küçümsemekmi? O nasıl bir düşünce RA..yok canım bunlar senin lafın değil olmaz olamaz..İnanmıyorum..Bana bunların bir şaka olduğunu söyle..Yoksa bugun seninle hiç dalaşmadım diyemi bunu yaptın..:))

neyse kapatalım gitsin..Sevgili kardeşim RA..sadece senin mizah anlayışındaki o ince algılama yeteneğine çok  güvendiğim için ..."sevgili RA.dan alacaklar değil herhalde"... cümlesini kullandım...yinede mizah anlayışına hayranlığımı belirtiyorum....

bu kitapta ben bi eksiklik farkettim bu da kitaptaki herşeyle ilgili bende bi şüphe uyandırdı

kitapta dinden hiç bahsetmemiş

ya LYA bahsetti adam kitaba almadı ya da kitap komple bi düzmece ama LYA gerçekse bundan mutlaka bahsederdi dini olsa da olmasa da

çünkü din önemsiz birşey değil bi de şu aklıma takıldı bizim atalarımız nerden geliyo mutlaka bi orjini vardır değil mi

Dinimizle İlgili Dünyadışı Görüşler

(Profesörün 1975 yılında aldığı notlardan tercüme edilmiştir.)

Dünyadışı tehlikeyi konuşmaya devam ettiğimiz sırada, LYA, kendi bakış açısından bizim dinlerimizin nasıl göründüğü konusuna geçti.
"...Bu dinsel değişimleri getirdi ve bunun sonucu olarak, bugün gezegeninizde var olan yüzlerce dogma ortaya çıktı. Daha önce söz ettiğim, bilimsel parametreleri bulmanıza yardımcı olabilecek eski gerçekleri saptırdınız. Bu, eskiden varolan bilimin ışığıydı; sizin, dünyadışı olarak gördüğünüz birçok şeyi açıklamanızda yardımcı olabilirdi. Kayıtlarınızın çoğu, meleklerden, uçan varlıklardan, vb. söz eder. Evvelce açıklanması mümkün olmayan tüm bu şeyler artık açıklanabilir. Her toplum, eskiden, kendilerine "kutsal" görünen şeyleri, kendi geleneklerine göre yorumluyordu,"
"Dinleyin LYA; bana söylediklerinizin pek çoğunu abul ettim, bu da beni çok endişelendiriyor. Kehanetleri "nizin çoğunun gerçekleştiğini gördüm. İçtenlikle söylüyorum, lütfen devam etmeyin... Geleceği değiştirmenin bir yolu yok mu? Bize yardım edecek ve yum sağlamamızı sağlayacak uygarlıklarla nasıl te mas edebiliriz?"
"Evet profesör, bu evrende bulunan bütün uy garlıklarda olduğu gibi, sizin uygarlığınızın da bir bilgi derecesi var. Her uygarlık farklı bilimsel aşamalarda bulunur. Üstün uygarlıkların eriştiği tekamül derecesine ulaşabilmek için, uzay yasası hakkında bilgi edinilmesi ve her şeyden önce, hayatın kendisine tam ve eksiksiz bir saygı duyulması şarttır. Yasalarınızı, bunu kabul etme nize uygun şekle getirmeniz ve uyum sağlamanız şarttır. Bu sizin için çok yararlı olacaktır. Sizin kendinizi sa vunmaya olan aşırı eğiliminiz, çok tehlikeli varlıklar haline gelmenize neden oluyor."
"Ama, gelenlerin barışsever olup olmadıklarını nasıl ayırt edebiliriz ki?"
"Durum şöyle, size yardım edebilecek olanlar, henüz size yaklaşamıyorlar. Bunu henüz yapamazlar. Önce bil ginizi  genişletmeli,  yardımı  kabul  edebilecek  düzeye gelmeli,   alışkanlıklarınızı   değiştirmelisiniz."
LYA'nın böyle konuşmak için geçerli nedenleri olduğunu biliyordum.Çok büyük bir deneyime sahipti. Ancak, bazen sözleri aklımı karıştırıyor ve daha sonra no demek istediğini kendime bile açıklayamıyordum, Söyledikleri üzerinde düşüncelere dalıyordum hemen; bu kez de söylediklerini bir süre düşündükten sonra, sor dum:
"Pekala... ya Tanrı? Nerede O? Gerçekten var mı?"
İçini çekerek gökyüzüne baktı;Doğanın en büyük gerçeğini, Tanrı'nın kimliğini, en uygun ve yeterli sözcüklerle nasıl açıklayacağını düşünüyordu:
"Bakın profesör, tarihleriniz, yerçekimini yenerek uçabilen kişilerden söz eder. Bu tarihlerin birinde, aynı anda dünyanızı ziyaret eden iki ayrı uygarlıktan söz edi lir. Her birinin, yerçekiminden kurtulma yöntemi farklıydı.Birincisi, bir yerden diğerine kolaylıkla uçabiliyordu. Bunu yapabilmek için, başkaları ta rafından görülmeyen manyetik alanlarını kul lanıyorlardı. Diğerleri ise, manyetik alanlarındaki ışığı negatifleştirmeyi henüz bilmiyorlardı; bu yüzden de bu varlıkların alanı görülebiliyordu. Zaman içinde, birçok uygarlık bu yöntemleri öğrendiler ve manyetik enerji alanlarını kullanarak, yerçekimini etkisizleştirmeye başladılar. Dünyaya gelip, yüzeye inerken bu yöntemle yerçekimini etkisiz hale getirirlerdi. Bu, havada uçarken gösterilen ve çevrelerinde bir ışıma bulunan insanlar, beş bin yıl önce yeryüzünde yaşayanları çok şaşırtırlardı. Bu, bizim ölçülerimizle üç yüz, dört yüz yıl önce olmuştu. Tabii, bu şaşkınlık, onlar başka bir yere gitmek üzere kendilerini ışınladıkları zaman çok artıyordu. Özellikle, dünyadışı varlıkların içinde yolculuk yaptıkları gemi, insanları çok korkutuyordu. O zamanlar, dünyada yaşayanlar, bunların hiçbirini bilmiyorlardı.Onlar için, bunların hepsi "kutsal", "Tanrısal'dı. Bu yüzden, o devirlerde bizi dünyayı ziyarete gelen "Tanrılar" olarak nitelediler. Aslında, onlar aynı bizim gibiydiler, bizim bilimsel ilerleme dışında hiçbir farkımız yoktu. Duygu ve davranışlarında dejenere olanlar, yıldızlararası düzeydeki birçok haklarını yitirirler. Biz yalan söyleyemeyiz ve tahrip edemeyiz... bunun için, uzayda birbirimizi tanır ve yardımcı oluruz. Onlar da dünyaya, Dünya insanlarından, anlayabilecek düzeyde olanlara bilgi vermek amacıyla geldiler. Ama, insanlarla, dünyadışı varlıklar arasında bir takım engeller gelişti. İnsanlar, sizinkine benzer, başka dünyalar ve canlılar olduğunu anlayamıyorlardı. Bir tek başkanın emrinde, onun kriterlerine uyarak birleşmekten başka yaşam şekli bilmiyorlardı. Bu başkanın yönetimi altında yaşarlar ve başkan , tüm isteklerini onlara empoze ederdi. Onlar da bunları kabul ederler ya da kabul etmeye zorlanırlardı. Dünyalılar, tek bir dünya ve tek bir devre(za-man) olduğuna inanırlardı. Dünya dışından gelen varlıkların da, şimdiye dek görülmedik, üstün güçleri olan tanrılar olduklarına inanmışlardı.Dünyalılar, giyim biçimlerinden dolayı, dünyadışı varlıkların kadın mı erkek mi olduklarını da ayırt edemiyorlardı. Onları, fanatik denecek ölçüde tanrılaştırmışlardı. O kadar farklı yorumlar vardı ki, insanlar bir takım gruplara ayrıldılar; hâlâ, farklı toplumlar arasında, bu fikirleri savunma adına kavgalar sürüyor. Her kent, kendi örf ve adetlerine ve kendi ramlar, zamanla o kentin efsanesi haline geldi... zaman ilerledikçe, bu yorum(efsane, mitolojik öykü)lar öylesine çarpıtıldı ki, biz bile taşlar üzerine kaydedilmiş bulunan bu öyküleri tanıyamaz olduk. Bilimsel terimleriniz, daha yüksek düzeydeki bilgileri temsil edecek düzeye henüz erişmediği için, size anlattıklarımı tam anlamıyla kav-rayamıyorsunuz; bu da bazı noktaların açıklığa kavuşmasını önlüyor. O zaman da, değişik yerlerde görünen "tayflar, zamanla, göründükleri yerle özdeşleştiler. Daha sonraki kuşaklar, bunları pek anla yamadılar ve sorular sormaya başladılar... ancak o za manın öğretmenlerinin de pek doğru şeyler öğrettikleri söylenemez. (1) Başka dünyalardan gelenler, Tanrı'nın kimliğini açıklamak istiyorlardı, ancak bunun için, önce kendilerinin de başka dünyalardan geldiklerini, dünyadışı varlıklar olduklarını, sizlerle aynı genetik yapıyı (şekil, DNA, vs.) taşıdıklarını açıklamaları gere kiyordu. Onların antropomorf biçimini gören dünyalılar, insan olduklarına inanmıyorlardı. Onlar, gökten inen bir varlık gördüklerini biliyorlardı, tersini söylemeleri olanaksızdı. Bu olay, o kadar olağanüstü kabul ediliyordu ki, sonsuza dek saklayabilmek için bunu, taşlar üzerine kazıdılar. (2) Tabiî bunu, kendi bilgi ve düşünüşlerine göre yaptılar. O zamanın dünyalıları, bu dünyadışı olay ları açıklayabilecek bilgilerden yoksundular, bu da yazıtlarınızda rastlanan pek çok yanlışlığı açıklıyor. O zaman, dünyalıları, bizim dünyadışı varlığımıza inan dırmak ne denli güç ise, şimdi de birçoklarını, "hayal" sandıkları şeylerin, doğrudan doğruya Tanrı'dan gelme diğine inandırmak o denli güç. Dünyanıza gelenlerin çoğu,dünyanızın geleceğini ve devinimini incelemek ve bu konuda bilgi toplamak amacıyla geldiler. Olaylar, dünyalıları,onların akıllarını karıştırıp, duygularını rahatsız eden ve tarihsel olmaktan çok mith'ik(efsanevi) bir labirente sürüklüyordu. İnsanlar korkuyorlardı; bu da onların, krallar, şefler, başkanlar ve liderler tarafındanusullerine göre bir yorum seçti; bu yoyönetilmelerini kolaylaştırıyordu. Ana fikir tamamen yitirilmediyse de, mesaj karanlıklara karıştı; ayrıca bir çeviriden diğerine, içeriği de değişikliğe uğradı. Anla mayanlar, ya reddediyor ya da daha sonra incelemek üzere bir tarafa atıyorlardı; böylece çok önemli bilgiler kayboldu. Bu durum, toplumların ilerlemesini de yavaşlattı, böylece insanın tekamülü de yavaşladı. Aslında, biz, sizin, bu mesajları nasıl olup da gerçek şekliyle algılayamadığınızı anlayamıyoruz. Hiç değilse, gezegeninizi ziyaret edenlerin nereden geldiklerini an-layabilmeliydiniz. Bugün de aynı şeylerin yinelenme sinden korkuyoruz. Bizler, siz ve evrendeki tüm canlılar, sonsuz bir varlığın kusursuz yapıtlarıyız... o muhteşem gücün. Tabii ki Tanrı vardır." dedi LYA, huşu dolu bir sesle, "O, bizim için, en büyük biyoelektrik-manyetik güçtür.Gerek pasif gerek aktif halin bütün titreşimsel ha reketlerini kontrol eder, ve de tam tersini."
"Yani Tanrı, hem hayat hem ölüm müdür?"
"Sizin ölüm dediğiniz şey, istirahat halindeki tit reşimlerdir. Tanrı'nın biyoenerji gücü yaratır, absorbe eder, durur ve akar. Tükenmez bir bilgi kaynağıdır. Siz onun gücünü ancak madde kanalıyla duyabiliyorsunuz, bunun için de onu yüzeysel olarak ve bazen de yanlış anlıyorsunuz. Gerçekte, yüzlerce hayat şekli vardır, en saf biçimi de enerjidir. Bu cisimler, benzersiz biçimde enerji-titreşimseldir. (3) Onlar bizim için görünmeyen varlıklardır. Mıknatıs gibi davranarak, kendi türlerinden yapıları, kendilerine çekerler. Onlar, Ev-ren'in her yerine gidebilirler. Bu da size, Tanrı'nın ne olduğunu gösterebilecek şeylerin sadece bir zerresidir."
"Görünmeyen bir cisim, bir diğerini mi absorbe edi yor?"
"Tam olarak değil. Burada, bir varlığın diğerine egemenliği söz konusu değil. İlişkide bulunduklarını çekerler ama yok etmezler. Aynı zamanda, itici bir güçleri    de    vardır;    ölçülemeyecek    kadar    büyük uzaklıkları geçebilir ve aynı anda hem burada hem de başka bir dünyada şekillenebilirler. Evet, muazzam bir güce sahiptirler ama Tanrı, sizin tasavvur edeme yeceğiniz bir biçimde bunların üstündedir. Tanrı, ne teh ditlerle ne de korkularla algılanabilir. Tanrı hayat verir, hayat da, kendini yaratan güce bağlı olarak, bir güçtür, bir devredir. Bu evrende hiç kimsenin onu(hayatı), al maya hakkı yoktur; ancak kendi yaşam hakkını savun mak amacıyla insanoğlu bu yola başvurmalıdır. Bunun dışında, büyük bir haksızlık karşısında, son çare olarak bile öldürmemelisiniz. Uzaydaki her şey, sürekli bir uyum içindedir... bunu değiştirmeye çalışmanın bedeli çok ağır ödenir. Tanrı, evrende kaynaşan tüm canlılardan üstündür; madde, sizin bildiğiniz haliyle, onun gücünün en basit biçiminden ibarettir. Tanrı için zaman ve mekân yoktur. Zaman ve yerçekimi birbirin den ayrılamaz. Bir şeyi ölçebiliyorsak, o şey bir ağırlığa sahipse, yerçekimi gücünü hesaplayabiliriz; o zaman da varolduğunu anlarız. Tanrı vardır ama bizler onun ne bilgisini, ne ağırlığını ne de kapasitesini Ölçebiliriz. Başlangıcımızdan itibaren yüzlerce devre boyunca, bilimimizin başlangıcını araştırdık. Genetik yapımızı ve formülünü, başından sonuna dek araştırdık; en ilginci de DNA molekülüydü. Bu incelemede, varlığımızı yeniden programlayarak, kendimizi baştan başa değiştirebileceğimizi ve yıldızlararası düzeyde evrensel bilgileri algılayabilecek üstün bir ırk meydana getirebi leceğimizi öğrendik."(5)
İçtenlikle, "Bunu çok iyi anlayamadım," dedim.
"örneğin, sizin ilkel DNA'nız değişikliğe uğramıyor, bunun için de çok kısa bir rejenerasyon süreci boyunca yaşayabiliyorsunuz. Bu sırada ne sevginizde no de nefretinizde en ufak bir değişiklik olmuyor. Bu da enerjinizi azaltıyor. Yapınızda bir düzelme yok. Siz do kendinizi duygusal (veya ussal) kapasitenize göre yeni den programlayabilirsiniz. Bir an için hiçbir sınıra bağlı olmadığınızı düşünün; eski kavramları yenileriyle değiştirmek, bakış açınızı çok genişletebilir; bu hem ruh sal, hem de beş duyunuz için geçerli olabilir. Ancak DNA'sı yoluyla, insanın genetik zamanını uzatmak olasıdır."
"Siz, kendi gezegeninizde, bu deneylerinizde başarılı oldunuz mu?"
"Bunlar çok eskidendi. O zamanlar, bir varlık ola rak, insanın başlangıcını ve hepsinden çok, Tanrı'nın kaynağını araştırıyorduk. Artık bunlar o denli eski ki, biyogenetik-bilimsel tarih oldu. Bizim gezegenlerimizde, büyük değişiklikler yapıldı; genleri, deformasyona uğratmadan değiştirerek, ırkımızı yeniden program ladık ve geliştirdik. Çok pahalıya mal oldu ama bugün gerçekle sürebiliyoruz. Başka gezegenlerde, bununla şu anda uğraşan bilim adamları var. Bilgilerinin kapsamı gittikçe genişliyor, daha çok öğrenme isteğiyle, bunu daha üstün ırklara götürüyorlar, elde ettikleri sonucu bildire-bilmek için de komünikasyon kanallarını hep açık tu tuyorlar. Böylece, yeni dünyalar tanıdılar ve gerekli gelişme ve yeterli kaynaklara erişmiş bulunanlara armağan ettiler (hayatı). Yıldızlararası toplumun kuralı, dejenere olan içgüdüleri silmek ve insanı üstün düzeye eriştirmektir; her seferinde, bir öncekinden daha iyi bir yere getirmektir. Bizim görevimiz öğretmenliktir. Biz de, hepiniz gibi sıfırdan başladık. Sizin gezegeninizdeki fark, bilim adamlarınızın erken ölümleri nedeniyle, bir türlü gerekli bilgi düzeyine erişememenizdir. Her kuşakta, başlangıçta sahip olduğunuz bilginin birazını daha yitiriyorsunuz."

birşey değil yakında tüm kitabı tarayacağım :)O kadar çok kitap var ki elimde ama zaman yok hergün 7:15 te kalkıp 3-4 saat uyku ile işe gidip tekrar tekrar aynı şeyler insanı yoruyor.Yakında tatile gireceğiz o zaman daha çok bilgiler paylaşırız..

Arkadaşlar lütfen beni yanlış anlamayın; ben bu kitabı daha önce okudum. Şimdi söyliyeceklerime -biraz düşündükten sonra- eminim ki Tayfun bey'de hak verecektir.

Kitap baştan aşağı saçmalıklarla dolu. Buradaki bayan Andromeda'dan (galaksiden bahsetmiyorum; aynı adlı bir yıldız sistemi var) geliyor. Bizim aslında çok önceleri kendi kendimizi mahveden bir savaşa yol açtığımızı söylüyor. Ve bunca teknolojik üstünlüklerine rağmen bizim bünyemizi bozan kimyasal süreçleri çözememişler. Üstelik de aradan yüzbinlerce yıl geçmesine rağmen.

Nedense bu tip yazılarda hep aynı şeyden bahsediliyor. Kendi seçiminiz, siz seçtiniz vs. Ya kusura bakmayın ama koskoca bir sistemi bozacak yapılanmaya hiç kimse sessiz kalamaz. Eninde sonunda müdahele gelir.

Bir de şuna takıldım: Siz evrendeki alt uygarlıklardan birisiniz. Gelip geçici bir tür olarak görülüyorsunuz.

Yani tüm dinsel öğretilere ters. Allah Kuran'da insan'ın yaratılmışların en üstünü, en şereflisi olduğunu söylemiyor mu? Bu kitapları yazanların nedir bu insana karşı düşmanlığı arkadaş. Yani biraz para kazanmak için bu kadar da soytarılık edilmez ki!

Farkındaysanız ya da benim gibi uzun zamandır bu forumu takip ediyorsanız bu tip kitapların yada ne bileyim bu saçmalıkları hazırlayanların her birisinin farklı şeyler empoze etmeye çalıştıklarını görmüşsünüzdür.

Bir zamanlar lord lakabıyla yazan bir arkadaşımız vardı. O Atlantis ile ilgili bir şeyler söylemişti. Bu Atlantis'i kuranlar uzaydan gelen bir ırkmış; Marduk gezegenine saldırmışlar; Marduklular'da istemeye istemeye onlara saldırıp Atlantis'i sular altına gömmüşler. Şimdi biz lord arkadaşımızın zamanında verdiği bu bilgiye mi inanalım yoksa bayan LYA'nın dediklerine mi?

Ben bu tip saçmalıklara inanmak yerine bilimsel görüşlere yani eldeki somut verilere inanmayı tercih ederim. Size de bunu tavsiye ederim. İnanın bu tip kitaplarda yazılanlar en kötü bilim kurgu romanlarından bile berbat.

Kızacak ve yanlış anlayacak birşey yok.Ayrıca hepimiz düzinelerce kitap okumuşuzdur bu konularla ilgili olarak.Burada amaç aynı zamanda beyin fırtınası yaratmak ve elimzdeki bilgileri ve kaynakları paylaşmak.Hiçbirşeye körü körüne inanacak değiliz tabi ki.İnanmak ya da inanmamak okuyucuya bağlıdır.Yine bu konu ile ilgili olarak aynı kitaptan bu gecenin son taramasını yapayım.

"Kimseyi inandırmak için çaba göstermemelisiniz, hele anne ve babanızı hiç... Bu deneyimler ve kanıtlar ancak açık görüşlü ve gerekli alçakgönüllülüğe sahip olanlara verilir. Onlar ( deneyim ve kanıtlar) her neredeyseniz sizi bulur ve kendilerini gösterirler. Siz, tam öğrenme ve gelişme çağındasınız; size gelenlere içinizden zaten inanmaktasınız, onun için yapacağınız tek şey, çağrıyı beklemektir.
Zayıf bir inançla gelişmenin mümkün olmadığını bilmelisiniz. Ayrıca bizim varlığımız konusunda da inanç pek bir rol oynamaz; çünkü varlığımız, gözle görülebilen ve kanıtlanabilen bir gerçektir.
Ana prensipleri bulmasını bilen insanları arayın, onlarla tanışmaya çalışın; bu insanlar bizim bu gezegende niye göründüğümüzü önyargısız olarak anlayabilirler. Sizin bulmanız gereken insanların ruhları gençtir, her güne yeniden başlayabilen, gerekirse sıfırdan başlayabilecek insanlardır bunlar. Önceden başlarına ne gelmiş olursa olsun, hepsini bir kalemde silip,hayatlarını yeniden düzenleyebilenler,gerçek değerleri ve varoluşun gerektirdiği önem sırasını iyi bi lenlerdir bu insanlar. Hayalleri gerçeklerden ayırabilir ve içinde yaşadıkları dünyayı yozlaştırmaktan kaçınırlar. İnsanların sayısına değil, niteliklerine önem verin.
Arkadaşlığımızı kutluyoruz, biz paylaşmayı biliriz, insanları adapte etmek Görev'inde de sorumluluğu pay laşıyoruz. Görev'imizin bir yönü de, insanlığı, karşılaşacağı güçlüklerde desteklemek ve onlara yardım etmektir. Sonunda, Görev'i tümüyle insanlara devre deceğimizi biliyoruz; çünkü bu, sizin tekamül alanınızdır ve siz tekamülünüzün devamından kendiniz sorumlu ol malısınız."Oxalc

sevgili ttayfunn.. hevesinizi kırmak istemem ama böyle bir olayın veya olayların olabileceğine siz inanabiliyormusunuz..Okudum durdum,ama sanki bana sadece bir ufo meraklısı bir kişinin yazıları olduğu kanısına vardım.Bu demek değildirki bunlar olmaz olamaz,fakat bir düşünen insan olarak bana ters geldi.Düşünüyorumda o zaman bizim bildiğimiz tanrıya,yaratıcıya ne oldu?Bizim yaratıcımız bu olaylar olurken nerede ve ne yapardı?bu olanlara müdahale mi etmedi?Çünkü burada hep tanrının kontrolu dışında yaşanan bir olaydan bahsediliyor..Bilemiyorum ama o zaman da yazı sanki bir tanrı değilde daha birçok tanrı olduğu yönünde..Bu sadece benim düşüncem..Ve zamanıda ilginç bütün bunlar nerede oluyor?bingbang dan öncemi başka bir boyuttamı?nerde?...