Ana içeriğe atla
30 Mayıs 2010 tarihinde ttayfunn tarafından gönderildi

Mayaların Son Tarih(21.12.2012) Mesajı

Değişen bilinç durumlarında toplanan içgörüleri temel alan eski gökyüzü gözlemcileri, Galaktik Merkez çevresinde inanılmaz bir takvim evrenbi limi, Uzun Sayım takviminde kodlanmış bir evrenbilimi kurmuşlardır. İşte bu nedenle Uzun Sayım takvimini, Galaktik bir takvim ve bunun sonucunda or taya çıkan felsefî modeli de Galaktik Evrenbilimi olarak adlandırdım. Peki, 2012'deki hizalanma, Yeryüzünde yaşayan insanoğlu için ne anlama gelir? Genel olarak, gündönümü güneşi Galaktik Merkez'in büyük şişkinliği ile ya kınlaşacaktır, biz de bunu Yeryüzü, Güneş'imiz ve Galaksi kalbi arasında en der olarak meydana gelen bir yakınlaşma olarak görebiliriz. Daha da önem lisi, M.S. 2012'de gündönümü meridyeni, Galaksi ekvatoru üzerinden geçe cektir.
Galaksi ekvatoru, tıpkı ekvatorun Dünya'yı iki yarı küreye ayırması gibi, Sa-manyolu'nda gökyüzünü sağ ve sol kısımlara ayıran bir bölme çizgisidir. Yer-yüzü'nde, ekvatorun iki tarafında da farklı manyetik alan özellikleri görürüz. Örneğin su, ekvatorun kuzeyinde saat yönünün tersine dönerken ekvatorun güneyinde saat yönünde döner. Aynı şekilde, Güney Yan Küre'de fırtına ve hortumlar, Kuzey Yarı Küre'de olduğunun ters yönüne hareket ederler. Bu et kiler, açısal momentumun jiroskopik korunumuyla ilgilidir ve bunu, alan di namiğinin karşıtlıkları olarak adlandırabiliriz. Kendi çevresinde dönen her küt le bu özellikleri gösterecektir ve aynı olayın Samanyolu için de gerçek oldu ğunu kabul etmemek için bir neden yoktur. Galaksi düzeyinde, Samanyo-lu'nun ekvatoru, tıpkı Yeryüzü'nün ekvatoru gibi manyetik alanı bölen çizgi dir. Kendi etrafında dönen manyetik kütlede olduğu gibi, bir taraftaki man yetik alan etkileri diğer taraftakinden farklıdır ve Mayalar'ın içgörüleri de bi ze, bir manyetik alan etkisi karşıtlığının, gündönümü meridyeni bu çizginin üzerinden geçtiğinde meydana geldiği söylemektedir. Diğer bir deyişle, 2012'de Yeryüzü'nün yönelimi, gündönümü meridyeni tarafından tanımlandığı gibi, fırtınanın merkezinde bulunan ve çevresindeki kaosu dengeleyen bir göze benzeyen paradoks oluşturan bir sıfır noktası içinden geçer.
"Enerji" alanı Galaktik Merkez'den yayılır ve gezegenimizin de içinde bu lunduğu tüm elektromanyetik/foton alanını etkiler. Bilimin fiziksel güçlerinin dışına uzanan ve spiritüel varoluş planlarını içeren bu alan içinde bazı sübtil farklılıklar vardır tellürik ve astral âlemler. Eğer bu alanı, bir mıknatısı çevre leyen güç hatları gibi düşünürsek, bu alana göre yönümüzün değişmesinin çok ani sonuçları olacağını ve bizim ve Galaktik Merkez arasındaki enerji akı-şınının etki ve tepki durumu ile çok az ilgisi olduğunu anlayabiliriz. Biz, bu nun yerine, kaynağımız ile bir titreşim ilişkisi içindeyizdir, bu ilişki bizi birbizi-mize ve aslında Galaksi'deki tüm diğer varlıklara sıkı sıkıya bağlar. Bunları göz önünde tutarak, Galaksi Ekvatorunun -spiral gibi dönen Galaksimizin kesin kenarının- bu presesyon döngüsündeki sapma anının Sıfır Noktası yeri oldu ğunun üstünde durmak istiyorum. Bu Dünya Çağı, gündönümü güneşi Ga laksi ekvatoru üzerinden geçince değişecektir ve bu nedenle de 2012'deki Galaktik Hizalanma, bir enerji etki alanının değişmesi ile ilgilidir.
Peki, bunun Yeryüzü'ndeki yaşamla ilgisi nedir? 2012'deki hizalanma sıra sında Dünya'da ne gibi manyetik alan etkileri olacaktır? Ve gündönümü me ridyeni diğer tarafa geçtiğinde ne meydana gelecektir? Kendi etrafında dö nen fırtına benzetmesinde de söz edildiği gibi, temel yönlerimiz tersine dö necektir. İnsanlık uygarlığı düzeyindeyse, temel varsayımlarımız ve değerleri mizin dönemi geçecek ve uzun süredir kollektif bilincimizin yüzeyinin altına doğru itilen değerleri kucaklama şansına sahip olacağız. Belli bir kural ve var sayım dizgisi, yolun sonuna gelmişse ve uygarlığı da belli bir yolun sonuna getirmişse, bu dizginin tersine doğru bir yöneliş kendini göstermeye başlar. İnsanlığın belli bir tarzdaki ifade şekli de, tıpkı eski yılların yeni yıla yol verme si gibi, tamamen zıt yöndeki değer ve varsayımlara dayanan yeni bir tarza yol verecektir. Bu kutupsallık, Çin'in Tai-Chi sembolünde çok güzel simgelenmiş-tir, bu sembol, Mezoamerika'da genel olarak Hunab Ku'ya bağlanan ve Nut-tall Kodeksinden alınan bir sembole çok benzemektedir.
Bu sembollerin her ikisi de, gecenin gündüze dönüşmesinden uygarlıktaki değerlerin evrimine dek gerçekliğin pek çok düzeyinde bir aşırılığın diğer aşırı uca dönüşümü sürecini tasvir ederler. İnsanoğlunun spiritüel evrimi göz önü ne alındığında, bu benzetme, ışık dö nemlerine yol veren karanlık dönemle ri, cehalet ile bilinçlilik arasındaki son suz savaşı çağrıştırır ve biz de bu nedenle 2012'deki manyetik alanlardaki de ğişimi, insan ruhunun bilinçsiz yollardan yükselip çiçek açacağı bir ân olarak kabul edebiliriz. İsveçli psikolog Cari Jung, bu tersine dönme sürecini enanti-odromia diye adlandırmıştır. Uygarlık düzeyinde, enantiodromia, görece kı sa kültürel kaos dönemlerinde meydana gelmiştir ve kültürel değişimler, in sanların ruhsal değerleri ile toplumdaki düşünür ve politikacıların bilimsel ve felsefi temellerini etkiler. Bu tür, toplumsal değişim dönemlerinde, değerler de bir kutupsallaşma meydana gelir, karşıt kamplar ortaya çıkar ve yeni de ğerler, inanış sistemleri ve felsefeler oluşturur.
Bunlar, doğum, büyüme ve ölümün evrensel ilkeleri tarafından yönetilen karmaşık evrimsel süreçlerdir fakat bu kutupsallaşma sürecinin, eğer hücre benzetmesi kullanırsak ileri doğru hareket ettiğini düşünebiliriz. Hücre bölün mesi sırasında, bir hücre kendini ikiye ayırır ve iki hücreye bölünür; hücreler, sürekli olarak yeni, tam hücrelere bölünürken önceki hücresel "birlik" tekrar tekrar kırılır. İlk başta, hücre bölünmesi yozlaşmaya neden oluyormuş gibi gözükebilir fakat sabitlik kaybolmuş ve bütünlük sürekli olarak kırılmıştır. Bu na karşın, bu hücre karyokinezinin "parçalara ayrılma" eylemi, insanın varo luşunun en mucizevi ve dönüştürücü büyüme süreci olan embriyonun baş langıcına neden olur. Diğer deyişle, hücre mitozu veya karyokinezi, bir şekil de içsel bir düzenleme programı sayesinde daha yüksek bir düzeyde -hücre nin boyutunun ötesinde- bütünlüğe kavuşmuş bir varlığı yaratmak için tasar lanmış ve görünüşte kör olan bir hücre nesline neden olan bir bölünme sü recidir. Eğer, bu hücre benzetmesini insan uygarlığı ve insan bilincinin geli şimine uygularsak, kutuplaşmanın meydana geldiği tarihsel geçiş dönemleri, daha yüksek bir varlığın filiz vermesi ve ayrı kutuplara ayrılmış kampların da ha yüksek bir seviyede birleşmelerini işaret eder.
26,000 yıllık presesyonun Büyük Yılı'nın, insanlık için ruhsal bir gebelik döne mi olduğunu ve 2012'deki hizalanmanın, bu gezegende 26,000 yıldan beri büyümekte olanın doğumu için bir katalizör görevi gördüğüne inanıyorlardı. Mayalar için, Güneş Baba'nın Kozmik Anne'nin kalbine doğru hareketi aynı zamanda, 26,000 yılda meydana çıkacak olanın döllenmesi veya tohum atıl ması demekti. 2012 tarihi, bu gezegende yeni olan bir şeyin doğumu ile il gilidir fakat aynı zamanda ölümdür, bizi binlerce yıldır rahat bir şekilde sıcak tutan, bizi sınırlı bakış açımızın dışında kalandan habersiz bırakan rahim dün yanın da yırtılmasıdır.
Kutuplaşmanın tarihsel süreci, büyük veya küçük tezahür seviyelerinde — örneğin kültürel canlanma ve dinsel hareketlerde— daha önce meydana gel miştir fakat 2012 tarihi tüm dünyada bir dönüşümü temsil eder. Pek çok po püler yazar tarafından desteklenen bir düşünce de, mistiklerin ve geleceği yo rumlayanların, bu gezegenin manyetik alanlarında meydana gelen değişimi içten içe hissettikleri ve manyetik alandaki bu değişimin kutupları etkileyerek tüm gezegende felaketlere yol açabilecek bir olay olan Dünya'nın Kuzey Gök Kutbu'nun yerinin değişeceğini işaret ettiğidir. Jeologlara göre, geçmişte ku tuplarda değişim olmuştur ve eğer şimdi de böyle bir değişim söz konusuy sa, bence yapılabilecek pek fazla şey yoktur. Buna karşın kıyametle ilgili ön görüler, gerçekten Yahudi-Hıristiyan şartlanmamızın içimize kazıdığı korku larla birleşmiş hatalı çizgisel zaman kavramımızdan kaynaklanıyor olabilir. Mayalar'ın son tarih evrenbilimiyle ilgili yaptığım araştırmaların sonucunda, kutuplarda bir değişikliğin olmasının kollektif bilinç altımızda ne anlama gel diği üzerinde durmak istiyorum. Bu, başarılı, olumlu bir dönüşüm olasılığın göz önünde tutmamızı sağlar. Benim bu konuda şüphelendiğim şey aslında çoktan başlamıştır—uygarlığımızın en önemli özelliklerinden olan hakim ol-ma durumundan ortaklık düzenine geçiş. Sosyal tarihçi Riane Eisler, egeme-olma ve ortaklık terimleri üzerinde çok durmaktadır ve bu terimler yoluyla ataerkil ve anaerkil niteliklerden çok kültürel değerlerin değişmesine gönder me yapmıştır. Yaptığı bu ayrım önemlidir çünkü aterkil düşünce, hiyerarşik egemenlik ve toprak sahipliği değerlerini desteklerken anaerkil düzen ise ay nı tarz organizasyonun erkek yerine kadının hiyerarşinin üst kademesinde ol duğu halidir. Her ikisi de egemen olma, yönetme düşüncesinin önemli oldu ğu sosyal yönlenmelerdir. Eisler'e göre, ortaklık durumu, ilişki, birlikte yarat ma ve doğa ve diğer insanlar ile ortaklık yoluyla yaşamın ifade edilmesi de ğerlerini el üstünde tutar. Ve artık ne ortaklık durumu dişil ilkeye aittir ne de egemen olma durumu eril düşünceye.
Batı veya Avrupa-Amerika Uygarlığı, zorla egemen olma ve kaynak kont rolü yöntemleri yoluyla gezegeni idare etmektedir. Bu türde dünyada var o ma tarzı, Sümerler'in ilk şehir devletlerine, Dünya tarihinin ilk başlangıcına dek izlenebilir. Sümerler'den önce, Orta Anadolu'daki Çatal Höyük gibi tören şehirleri, geç Neolitik zamanlarda çok görülen, en üst düzey yaşam ilkesi ola rak Ana Tanrıça'ya tapınılan ve egemen olmaktan çok ortaklığa dayalı ilişki lerin onurlandırıldığı çok farklı bir sosyal yaşam tarzını ortaya koymaktadır. M.Ö. yedinci bin yıldaki Anadolu kültürü, kökleri Paleolitiğe dek dayanan or taklık düşüncesini temsil etmekteydi. Arkeolog Marija Gimbutas'ın yaptığı araştırmalar, 19,000 yıl önce eski Avrupa'da gelişen Magdalen kültürünün, uzak ticaret merkezleri ile bağlantılı olduğunu, Ana Tanrıça'ya tapınıldığını ve bir tür glifik yazıya sahip olduğunu göstermiştir.3
Bu uzak atalarımızın bizimkine temelde karşıt olan bir kültüre sahip olduk ları açıktır. Ve enantiodromianın sarkacı sallanmakta, bizi kökleşmiş alışkan lıklardan çekmekte ve belki de bizim kurtuluşumuz olabilecek eski bir para digmanın yeniden doğuşunu tetiklemektedir. Artık Batı Uygarlığı, küresel kir lilik, ortak kurumsal açgözlülük ve politik dengesizlik olarak kendini ifade eden kendi gölgesi ile yüzleşmektedir. Neyse ki, son otuz yıldaki sosyal karı şıklık ve değişiklikler sonucunda insanlar arası ilişkiler, şiddet, fethetme ve güç kullanmaktan çok ortaklaşa yaratma, ilişki kurma ve birlikte çalışmayı kut layan bir yöne doğru gitmektedir. Bu yükselen paradigmada, değişen dün yanın ortak yaratıcıları olarak göz ardı edilemeyiz. Kutuplardaki gerçek deği şim, yaşamı ifade eden değerleri devam ettirmedeki kararlılığımız sayesinde uyarılan, birbirimize ve dünyaya karşı temel yönlenmelerimizdeki değişimle ilgili olabilir. Ortak bütünlüğe ulaşmak amacıyla yaptığımız yolculuğumuza devam etmek için, yanılsamalarımızı bırakmalı ve merkeze geri dönmeli, koz mik kalbimiz ve kaynağımız olan Yüce Anne'de yeniden doğmalıyız.
Bu kitap, bir değişiklikle sona ermektedir çünkü, Galaktik inisiasyonun ka pısından yeni bir dünyanın eşiğine dek yönlendirildiğimiz için önümüzde kendi mücadelen ve keyifleriyle dolu yeni bir başlangıç açılmaktadır. Maya lar, insanlık uygarlığının, uçtaki bir sosyal organizasyondan diğerine döndü ğünü anlamışlardı. Bu kutuplaşma sürecinden, ruhsal mitozumuzdan yeni, daha büyük bir varlık doğmaktadır. Kozmik hücrenin her bölünüşünde, her 26,000 yılda bir sadece hücre olduğumuz sıradakinden daha büyük bir var lığın doğuşuna bir adım daha yaklaşmış oluyoruz. Büyük yaratılış zincirinde ki yerimizi bilerek Maya evrenbiliminin galaktik sürecine istekle katılmamız ruhumuzu daha soylu bir hale getirecek ve birlik ve ilişki ile aşılanmış bir pla na yükseltecektir. On üç baktundaki bu geçit, birbirimizle bilinçli bir ilişki kur ma ve bu dünyada daha yüksek benliğimizin doğmasına yol açan sürece ya ratıcı bir şekilde katılma şansını bize sunacaktır.