Ana içeriğe atla
8 Nisan 2010 tarihinde RA tarafından gönderildi

Sanal zaman çalışması / Stephen Hawking

Diger bir hayranlık duydugum calısmalarını ve teorılerını ılgı ve merakla ızledıgım dunyanın en zekı ınsanlarından bırı olan  Stephen Hawking'ten bahsetmemek buyuk haksızlık olur. Ilk once hayat hıkayesıne bır goz atıp sonrada Sanal zaman calısmasına bır goz atacagız hepbırlıkte. Son bolumdede katılmıs oldugu bır semınerde uzaylılar hakkındakı fıkırlerını paylasacagım sızlerle.

Stephen Hawking kimdir ?

Şu an bir tekerlekli sandalyede yaşayan ve dış dünya ile iletişimini sadece özel bir bilgisayar ile yapabilen ve çağımızın en büyük yaşayan fizikçilerinden biri olarak kabul edilen stephen hawking'in hayatı bir ibret hikayesi. lütfen okuyun....

1942 yılında Oxford kentinde doğan Stephen Hawking University College'da Trinity College'da öğrenim gördü. Daha sonra Caius College'da öğretim görevlisi oldu.1960'larım başında tedavisi olmayan amyotrofik lateral skleroz hastalığına yakalandı.

Buna rağmen çalışmalarına devam etti.Görelilik kuramı ile kuvantum mekaniğinden yararlanarak kara deliklerin özelliklerini kuramsal olarak ortaya koydu.

Çalışmaları klasik termodinamiğin ile kuvantum mekaniğin yasaları arasındaki ilişkiyi ortaya koyduğu için önemlidir. Fiziğe katkılarından dolayı birçok ödül kazanan Hawking 1979 yılında Isaac Newton için kurulan Lucas Kürsüsüne getirilmiştir.

Stephen Hawking... Einstein’den bu yana dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak kabul edilen matematik profesörü.

21 yaşındayken Charcot (ALS) hastalığı tanısı kondu. Motor nöronların zamanla yüzde seksenini öldürerek sinir sistemini felç eden; ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bu hastalık, Hawking’i tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum etti.

Ünlü bilim adamı, 1985 yılından bu yana sesini de yitirmiş olduğu için, koltuğuna yerleştirilmiş, yazıları sese dönüştürebilen bilgisayarı sayesinde insanlarla iletişim kurabiliyor. Kuantum fiziği ve kara deliklerle ilgili iddialarıyla, bugün yaşayan bilim adamları arasında dünyada en çok tanınan isim, Hawking. Kitapları, 40 dile çevrildi; evrenle ilgili çılgın teorik bilgilerini popüler hale getirmek için gereken maddi bağımsızlığı sağlayacak ve Cambridge Üniversitesi’ndeki uygulamalı matematik ve teorik fizik laboratuvarını geliştirecek kadar da sattı.

Hastalığıyla gizemli bir kişilik oluşturan Hawking, kıyamet habercisi gibi. Son kitabı “Ceviz Kabuğundaki Evren”de, dünyanın büyük bir felakatle karşı karşıya kalabileceğini belirterek uzayda insan kolonileri kurulmasını gündeme getirmiş, bu önerisiyle de ilahiyat profesörü Y. Nuri Öztürk tarafından “Dabbetü’l–Arz” yani kıyameti haber veren yaratık olarak nitelendirilmişti. Bir fenomen haline gelen ve milyonlarca satan “Zamanın Kısa Tarihi” kitabı, Hawking’e asıl şöhreti getirmişti. İlk kitabının yayımlanmasından bu yana gerçekleşen önemli buluşların ardındaki sırrı açığa çıkaran “Ceviz Kabuğundaki Evren”, “Zamanın Kısa Tarihi”nin bir devamı sayılabilir.

Yeni kitabıyla yazar, bizleri çoğu kez gerçeklerin kurmacadan daha şaşırtıcı olduğu teorik fiziğin en üst noktalarına çıkarıyor ve evrenin temel ilkelerine dair anlaşılır yorumlarda bulunuyor.

Görelilik kuramından zaman yolculuğuna, süper kütle çekiminden süpersimetriye, kuantum teorisinden M-Kuramı’na ve bütünsel beyin algılanımına kadar evrenin bilinen en kışkırtıcı sırlarına kapı aralayan kitap, Einstein’in “Genel Görelelik Kuramı” ile Richard Feynman’ın çoklu geçmiş düşüncesini birleştirerek evrende olup bitenleri tanımlayabilecek eksiksiz ve tek bir teori geliştirmeye çalışıyor.

Okur, kitabı bir bilimsel eser olarak algılayabileceği gibi, rahatlıkla bir bilim–kurgu romanı gibi de değerlendirebilir. Hawking’in “karmaşık önermeleri günlük yaşamdan çekip aldığı analojilerle resmetme becerisi” buna imkan tanıyor çünkü.

STEPHEN HAWKING DEN BAZI SÖZLER
1.“İnsanoğlu, evren tarihinin sadece küçük bir dönemi boyunca varlığını sürdürüyor. Karşılaşacağımız yabancı bir yaşam formu, bize göre çok daha ilkel veya çok daha gelişmiş olabilir.”
2.“Embriyoların insan vücudu dışında büyütülmesiyle daha büyük beyinler ve daha gelişmiş bir zeka sağlayacaktır.”
3.“Sıradan bir solucanın beyni, günümüzde bilgi-işlem gücü açısından bilgisayarlarımızı geride bırakıyor.”
4.“Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi.”
5."Görelilik kuramı mutlak zamanı çöpe attı. Bir çift ikizi düşünelim. Diyelim ki ikizlerden biri dağın tepesinde yaşasın, ötekisi deniz yüzeyinde. İlk ikiz (yani dağın tepesinde yaşayan) ikincisinden daha çabuk yaşlanacaktır. Yani yeniden karşılaştıklarında öbüründen daha yaşlı olacaktır." (Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi, s.54)
6."Gen mühendisliginin iyi bir iş olduğunu söylemiyorum. Ancak gelecekte, beğenelim beğenmeyelim, (gelecek yüzyıl ya da bin yılda değilse bile) önümüzdeki milyonlarca yıl içinde muhtemelen genetik olarak geliştirilmiş insanlar olacaktır"
7."Gelecek yüzyılda kendimizi yok etmezsek, gezegenlere ve yakın yıldızlara gidebileceğiz"
8."İnsandan daha gelişkin çok üstün canlı türleri varsa niye diğer gökadalara yayılmadılar... Veya bizi ziyaret etmeyip de bizi kendi halimize bırakıp başımıza açtığımız dertlere yanmamızı seyredilenler olabilir mi ?.. Daha düşük düzey bir yasam sekline bu denli hürmetkar olabileceklerinden şüphe ederim."
9."Böyle giderse 2600 yılında dünyada tüm insanlar omuz omuza sıkışık duracaklar"
10."Günümüzdeki insanlara benzeyen tiplerin yer aldığı Uzay Yolu gibi bilim kurgu filmlere inanmıyorum. İnsanların üzerinde genetik mühendisliğin yasaklanması isteniyor. Ama ben bunun yasaklanabileceğine ihtimal vermiyorum. Ekonomik nedenlerle, hayvanlar ve bitkilerin genleriyle oynanmasına izin verilecek. Ve bir gün biri, insanların genleriyle de oynayacak. Eğer totaliter bir dünyada yaşamıyorsak, bir yerlerde birileri, insanları yeniden yaratarak geliştirmeyi denemesi kaçınılmazdır..."

Stephen Hawkingin Bazı kitapları
• The Large Scale Structure of Spacetime, 1973
• General Relativity: An Einstein Centenary Survey, 1979
• Superspace and Supergravity, 1981
• A brief history of time (zamanın kısa tarihi: dünya çapında en çok yankı uyandıran ve en çok tanınan kitabı)
• Black Holes and Baby Universes and Other Essays

HABER
En zeki adama kadın işkencesi
Karısı, 210 IQ ile dünyanın en zeki adamı olan engelli astrofizikçi Steven Hawkings’i küvete batırıyor ve altına kaçırmasını sağlıyordu.

Zamanın Kısa Tarihi adlı kitabıyla tanınan ünlü İngiliz astrofizikçi Stephen Hawking’in (64) 11 yıllık karısı Elaine’den fiziksel şiddet gördüğü için boşanacağı haberi tüm dünyada ilgi uyandırdı.

Elaine’in (55), 22 yaşından bu yana tekerlekli sandalyeye mahkum ve bilgisayar yardımıyla konuşan Hawking’e inanılmaz işkenceleri ilk kez ortaya çıktı.

EŞ DEĞİL CANAVAR
İngiliz Daily Mail’e konuşan Profesörün eski bakıcısı bir kadına göre Elaine kocasını erkek bakıcısıyla aldatıyordu. Hawking’e lazımlık vermiyor, saatlerce idrarını tutan profesör onlarca insanın içinde altına kaçırıyordu. Banyo sırasında küvete batırıyor dakikalarca suyun altında bırakıyordu. Sandalyesinin tekerlerini kilitleyerek evlerinin bahçesinde saatler güneş altında kalmasını sağlıyor, bilimadamının yüzü yanıklar içinde kalıyordu.

Sanal zaman calısması ;

Hawking big bang teorisinin oluşmasında kuramsal olarak en fazla faydası olan bilim adamlarından birisidir.Konu hakkında çalışmaya devam ederek sanal zaman fikrini ortaya attı.bu matematiksel olarak kolaylık sağlayan karekökü -1 olan sanal bir zaman ifadesiydi.matematiksel olarak normal zaman kullandığımızda big bang teorisine uygun genişleyen bir evren modeliyle karşılaşıyoruz.

Sanal zaman kullanırsak bir başlangıç anını içermeyen sonlu ama tamamen sınırsız bir evrenle karşılaşıyoruz. Hawking‘in çalışmalarındaki ilginç nokta ise gerçek zaman diye adlandırdığımız, bizim algıladığımız zaman kavramının gerçek olmadığını sadece bizim algılarımızın sonucu olduğu, bir değer ifade eden esas gerçek zamanın matematiksel ifadelerde kullandığımız sanal zamanın olduğunu iddia etmesidir.

Evren neden var oldu? Araştırmacılar, bu sorunun yanıtını “Herşeyin Teorisi” adını verdikleri bir evren formülüyle yanıtlamayı umuyorlar. İngiliz astrofizik uzmanı Stephen Hawking, yeni bulgularıyla, içinde bulunduğu fantastik bir “hiper uzay” ın kapılarını açıyor. Biz diğer evrenleri göremiyoruz; ancak, Hawking teorisinde paralel evrenlerde olanların bizim korkularımızı, becerilerimizi ve özlemlerimizi etkileyebileceğini ileri sürüyor.

Paralel evrenlerle ilgili model, şu bilinmeyenleri çözebiliyor: Uzayda gözlemlenen kara delikler nelerden oluşuyor? Çekim kuvveti, diğer doğal kuvvetlere oranla neden zayıf? Işık, içinde bulunduğu evreni terk edemez, dolayısıyla komşu evrenin yaşayanları onu göremezler. Bununla beraber, gravitonlar hiper uzaya uçuyorlar.

Şu sıralarda, siz bu cümleleri okurken, paralele evrenlerdeki eşizleriniz de bu cümleleri okuyor olabilirler. Onlar da bu teoriyi okuyunca, büyük olasılıkla sizin gibi inanmayacak ve başlarını sallayacaklardır. İlk bakışta çılgınlık ya da bir bilimkurgu fantezisi gibi görünse de, bu teori tamamen matematiksel temellere dayanıyor. Stephen Hawking, “Sonsuz sayıda eşiz evrenler var” diyor.

Hawking, Cambridge Üniversitesi’nin Matematik bilimleri merkez’nde profosör olarak görev yapıyor. “Amyotrafik lateral skleroz” adı verilen bir sinir hastalığı nedeniyle, ünlü fizikçinin vücut kasları her geçen gün biraz daha eriyor. 1986′da bir soluk borusu ameliyat ameliyatı sonucu sesini de kaybetti. O günden bu yana bilgisayar aracılığı ile iletişim kuruluyor.

Şu anda tamamen felçli, ancak zihni, inanılmaz bir hareketliliğe sahip. 59 yaşındaki astrofizikçi, evrenin varoluşunu açıklamak amacıylayıllardır üstünde çalışılan “Her Şeyin Teorisi” nin (Theory of Everithing) formülünü oluşturmayı başardı ve “M-teorisi” adını verdi. Buradaki “M” (Magic, misterios, mother) büyülü, esrarengiz ya da her şeyin (Bütün teorilerin) anası olarak değerlendirilebilir.

Teori, uzayı, içlerinde bizim eşizlerimizin bulunduğu başka evrenlerden oluşan çok boyutlu bir labirent olarak görüyor. Hawking, bu “kobold evrenler”in yaşayanlarını “gölge insanlar” olarak nitelendiriyor. Yani, bizim evren olarak tanımladığımız belki de, gerçekte iç içe geçmiş, birbirini şekillendiren ve hatta belki birbirine paralel çok sayıda evrenlerin bulunduğu sonsuz bir uzayın minik bir kesiti.

Bu sadece birçok esrarengiz olguya aniden bambaşka bir açıdan baktığı için değil, aynı zamanda sıradan yaşamımızın bu kadar basit olmadığını göstermesiyle de büyüleyici bir evren tasviri. Birçoğumuz, yaşadığımız olaylara hep daha fazla anlam yükleme eğilimindeyiz. “Yaşamımda, ne olduğunu bilmediğim bir değişiklik olacağını hissediyorum dediğimiz anları hepimiz yaşamışızdır. Korkular, hayaller, özlemler, fikirler… Ortada neden yokken, birden bire nasıl çıkıyorlar, nereden geliyorlar?

Stephen Hawking’in geliştirdiği evren teorisi, hesaplamalara dayalı yepyeni bir açıklama getiriyor. Hawking, mantıksal olarak beynimizde hiçbir şeyin bir bütünden bağımsız gerçekleşmediğini ileri sürüyor. Görülebilir evrenlerimiz dışında, iç içe geçmiş ve eşizlerimizin bulunduğu, görülemeyen daha çok sayıda evren var.

Eğer Hawking haklıysa daha pek çok olgu paralel evren teorisiyle açıklanabilecek. Hawkingin geliştirdiği formül, makroskobik dünyasını tanımlamakla kalmayacak, “Büyük patlama” ve onunla birlikte zaman ve uzay boyutlarının başlangıcını da hesaplanabilir hale getirecek. Böylece insan, evrenin en büyük gizemine, daha doğru bir yaklaşım gösterebilecek: Evrenin, var olmak için bir tanrıya ihtiyacı var mı? Yoksa varlığı, tamamen bilinen fiziksel yasalara mı dayanıyor?

Bilim Olimpiyatında Hawking, 1974′te keşfettiği ve kendi adını verdiği ışınım ile ön plana çıktı: Fizikçi, temel parçacık demetinin bir kara delik yakınında bulunduğunda, nasıl davranacağını hesapladı. Belirli kütleye sahip bir yıldız, ömrünün sonunda, kendi çekim kuvvetinin etkisiyle çöküyor ve uzay ile zamanın anlamını yitirdiği, yani kaybolduğu, sonsuz yoğunluğa sahip bir yapıya, yani kara deliğe dönüşüyor. Kara deliğin çekim alanı o kadar güçlü ki, ışında dahil hiçbirşey çekim alanından kurtulamıyor.

Fizikçiler bu duruma “tekillik” adını veriyorlar. Hawking çevresindeki her şeyi yutan bu tuzakların tamamen karanlık olmadıklarını, ışın yaydıklarını gösterdi. İçinde yaşadığımız evrenin de, “tekillik” durumundayken, Büyük Patlama ile birlikte şekillenmeye başlaması, Hawking’in buluşunu daha da önemli kıldı. Bu sayede bir gün, belki de yaratılış hikayesinin sıfırıncı saniyesine ulaşılabilirdi. Hawking, “hiçlik” ile “varlık” arasındaki geçiş anının aydınlatılmasının, “Tanrı’nın planı”nı ortaya çıkarmak anlamına geldiğini düşünüyor.

Bilim adamları, bir “tekillik” durumunun olup olmadığını; bir büyük patlamanın yaşanıp yaşanmadığını; zaman ve uzay boyutlarının ortaya çıkıp çıkmadığını uzun süre tartıştılar. Çünkü, İngiliz fizikçi Isaac Newton’un 300 yıl önce kabul ettiği gibi, zamanın sonsuz bir geçmişten sonsuz bir geleceğe uzandığına inanıyorlardı.

Yoğunluk, Büyük Patlama sırasında kuşkusuz çok daha fazlaydı; ne de olsa, evrendeki bütün kütleler bir aradaydı. Patlama gerçekleşince, çevreye hayal edilmesi güç büyüklükte bir enerji yayıldı. Bu ilk enerji, temel parçacıklara ve maddenin kaderini belirleyen dört kuvvete dönüştü. Kozmologlar asıl sorunu, işte bu dört kuvvet konusunda yaşıyorlar. Bir evren formülü, bütün zamanlar ve evrendeki bütün olaylar için geçerli olmalı; yani son bir denklem, mikrokozmoz ve makrokozmozda etkili bütün kuvvetleri içermeliydi. Bugüne kadar yapılan matematiksel hesaplamalar, sadece üç kuvveti kapsıyordu:

1- Elektromanyetik Kuvvet (elektronları atom çekirdeğine bağlıyor)
2- Güçlü Kuvvet (atom çekirdeğini bir arada tutuyor)
3- Zayıf Kuvvet ( radyoaktif parçalanmayı sağlıyor)
4- Kütle çekimi

Buna karşılık, bütün çabalara rağmen, dördüncü kuvvet olan Kütle Çekimi, bir türlü “Herşeyin Teorisi”ne dahil edilemedi. Nedeni ise, çekim gücünün sadece maddelerde bulunması. Büyük Patlama sırasında kütle, maddesel olmayan bir noktada, “hiçlik”i ifade eden bir kuvantumda yoğunlaşmıştı. Araştırmacıların, “teklik” durumunu daha iyi anlayabilmeleri için her iki teoriyi “Kuvantum Çekim Kuvveti”nde birleştirmeleri, yani “Çekim Kuvvetinin Kuvantum Teorisi”ni geliştirmeleri gerekiyordu. Ancak, bunu bir türlü başarmıyorlardı.

“Her Şeyin Teorisi”ne giden yolda başka bir sorun da, atomun standart modelinde yaşanıyordu. Parçacıklar, bazı matematiksel işlemlere tabi tutulduklarında ortaya anlamsız ve sonsuz değerler çıkıyordu. Ayrıca standart model, ne parçacık kütlelerini ne de doğal kuvvetlerin şiddetini açıklıyordu. Bunlar formülde sabit değerler olarak yer alıyordu.

80 li yılların ortalarında, fizik uzmanları John Schwars ve Michael Green’in uğraşıları sonucu bir çözüm yolu bulundu. Onlara göre anlamsızlıklar, parçacıkların, denklemlerde sonsuz küçük noktacıklar olarak ele alınmasından kaynaklanıyordu. Peki ama, parçacıkların iplikçikler gibi esneme yetenekleri olsaydı ne olurdu? Yaklaşık 10 yıl önce geliştirilen, ancak daha sonra hesapları çıkmaza sokan “sicim teorisi”, atom altı parçacıkları nokta şeklinde değil, iplik (sicim) şeklinde tanımlıyordu. Sicimler, bir kemanın telleri gibi salınan, 10-33 cm. uzunluğunda, minicik iplikçiklerdi. Sicimler şimdiye kadar gözlenemedi; ancak, büyüklüğü matematiksel olarak hesaplanabiliyor: Bir sicimin bir atomun büyüklüğüne olan oranı, bir atomun bütün Güneş Sistemi’ne olan oranına eşit. Ayrıca, belirli bazı sicimlerin, kütle çekimine sahip olduğu ve sicimlerin, aynı zamanda kuvantlar oldukları da bilinen arasında. Hawking, buradan yola çıkarak “kütle çekimin kuvantum teorisi”ni geliştirdi.Kaynakwh: Stephen Hawking’in Sanal Zaman Çalışması

Stephen Hawking, sicimlerle ilgili çok sayıda hesaplama yaptıktan sonra şu sonuca ulaştı: Evreni üç veya dört boyutlu kabul ettiğimiz sürece geliştirilen “Kütle Çekiminin Kuvantum Teorisi” bizi tek bir evren formülüne götürmüyor. Dolayısıyla çözümü, çok boyutlu alanlarda aradı. Bu nedenle de sicimde takılıp kalmadı ve hesaplar yaparak, sicimlerden çok boyutlu kuvantlar elde etti. Bunlara “membran” adı veriliyor ve kısaltılmış şekli olan “bran” kullanılıyor. Bu bran’lar, birden fazla boyutta varlık gösteriyorlar. Hesaplamalarına devam ederek bir sınıra ulaştı: Evrende on bir boyut vardı.Kaynakwh: Stephen Hawking’in Sanal Zaman Çalışması

Peki bütün o boyutları neden algılayamıyoruz? Hawking nedenini şöyle açıklıyor: Büyük Patlama’nın ardından, zaman boyutu ile üç tane uzaysal (uzunluk, genişlik, yükseklik) boyut açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü. Kalan yedi boyut, konumlarını değiştirmeden, yani sicim kadar bir alanı kaplayacak büyüklükte, bir gonca gibi sarılı olarak kaldılar. Bilim adamına göre, böyle yedi boyutlu bir yumak, evrenin her noktasında mevcut.

M-teorisine göre, evren iki boyutlu bran’larla kaplı. Bu branlar için üçüncü boyut, branların frizbi plakları gibi, içinde oradan oraya uçtukları ve hiç bir birilerine çarpmayacakları büyüklükte bir “hiper uzay”. “Üç boyutlu kütlecikler” hiç fark edilmeden dört boyutlu bir uzaya, “dört boyutlu kütlecikler” beş boyutlu bir uzaya vb.. giriyorlar. Hawking, bu noktada kendi kendine şu soruyu sormuş: “Üstünde yaşadığımız Dünya nasıl yorumlanmalı?” Yanıtını ise şöyle vermiş: “Bizim gözlemleyebildiğimiz evren, belki de “hiper uzay”da süzülen üç boyutlu bir bran’dan öte birşey değil. Ve evrenimiz bu uzayın içinde yalnız değil. Çünkü, sürekli yeni evrenler, yeni branlar doğuyor. Fizikçiler, bu olaylara “kuvantum fluktuasyonu” adı veriyorlar. Hawking, böyle bir kuvant oluşumunu, kaynayan sudaki hava kabarcığı oluşuna benzetiyor. Bu kabarcıklardan bazıları patlıyor, bazıları da içinde bulunduğumuz evren gibi esneyerek genişliyor.

Bilim adamı, sürekli bir üst boyuta geçen branlarla ilgili, insanın başını döndüren bu varsayımı biraz daha somutlaştırabilmek için, hologram örneğini veriyor: Hologramlarda, doğru açıdan bakıldığında, iki boyutlu bir yüzeyde, üç boyutlu bir nesnenin görüntüsü fark ediliyor. Başka bir deyişle daha yüksek boyuttaki bilgiler, daha düşük boyuttaki bir oluşumun içine kodlanıyor. Öyleyse, üç boyutlu dünyamızda gerçekleşen her şey, aslında daha yüksek boyutlu bir dünya tarafından ürtilmiş olabilir mi? Ya da bir paralel dünyanın sadece yansıması olabilir miyiz? Hawkin’e göre bu soruların yanıt evet! Yaşamımız, dünyalı olmayan yaratıklar tarafından oynanan bir bilgisayar oyunu, biz de bilgisayarlarla üretilmiş oyuncular olabiliriz. Belki de, sadece bakıp eğlendikleri hologramlarız.

Hawking’in teorisiyle, kehanet ve telepati gibi metafizik konular da belki daha doğru yorumlanabilir: Bir hologramda, üç boyutlu bilgiler, iki boyutlu yüzeyin her noktasında kodlanmış olarak bulunuyor. Hologram levhasını kırdığımız ve parçalardan birini ışık altında incelediğimiz zaman, içinde kodlanmış olan üç boyutlu nesnenin yine tamamını görürsünüz. Çünkü, nesneye ait üç boyutlu bilgilerin tamamı, yüzeyin her noktasında ayrı ayrı bulunuyor olmalı. Bu açıdan bakıldığında, bu matris bütününün bir parçası olan kişinin, normalde görülemeyen bilgileri bazen fark etmesi çok da olağanüstü sayılmaz. Belki de kahinler, böyle bilgileri algılayabilen ve okuyabilen insanlardır.

Hawking bu düşüncesinde yalnız değil. Bu varsayımı geliştirirken Hawking’e eşlik eden evrenbilimci Alexander Vilekin, “Uzayda, Al Gore’un ABD başkanı olduğu ya da Elvis Presley’nin hala yaşadığı paralel evrenler olabilir” diyor.

Hawking daha da ileri giderek paralel başka bir evrene geçmeyi hayal ediyor.

Sicimler ve branlar’dan oluşan bu fantastik bakış açısı gerçek olabilir mi? Hawking, evrenin varlığını tek bir formülle açıklayacak “Her Şeyin Teorisi” nin henüz tamamlanmadığını, bunun belki de ancak 21. yüzyılın sonuna doğru mümkün olacağını belirtiyor. Ancak formül tamamlandığında evrenin formülüne ulaşmış olacaklarını ve kaçınılmaz olarak bu noktanın da insan aklının nihai zaferi olacağını belirtiyor.

Paralel evrenlerle ilgili model, şu bilinmeyenleri çözebilir. Uzayda gözlemlenen kara delikler nelerden oluşuyor? Çekim Kuvveti, diğer doğal kuvvetlere oranla neden daha zayıf? Işık, içinde bulunduğu evreni terk edemez, dolayısıyla komşu evrenin yaşayanları onu göremezler. Bununla beraber, gravitonlar hiper uzaya uçuyorlar.

Son kozmolojik teorilere göre, içinde yaşadığımız evren, daha yüksek boyutlu başka bir evren içinde süzülen çok sayıda evrenlerden bir tanesi olabilir. Ancak, diğer evrenlere ulaşamıyoruz ve “hiper uzay”ı aşma ise olanaksız.

Kara delikler, gökadalar gibi yoğun kütleli cisimler, gravitonları çekiyorlar. Gravitonların, yutan tuzakların çevresinde, halka biçimli bir bulut halinde toplanarak kara maddeyi oluşturduğu tahmin ediliyor.

Komşu evrenlerdeki gökadalar da hiper uzayla birbirlerinden ayrılsalar bile, üst üste gelecek şekilde konumlanabilir ve “çekim kuvveti gölgeleri”nden oluşan bir dünya yaratabilirler.

Hawking’e göre, bizler üç boyutlu bir membran’da (aşağıda) yaşıyoruz. Yakınında, daha yüksek boyuta ait ikinci bir membran daha var. Her ikisi de çekim kuvveti etkisiyle birbirini etkiliyor. Evrenimizde bulunan çekim kuvveti, daha yüksek boyutlu evrenlere kadar ulaşabiliyor. Böylece, ortada gerçek bir kütle olmamakla birlikte, gezegenler, bir çekim kuvveti merkez çevresinde turlayabiliyorlar.

Diğer boyutlar, yuvarlanmış küçük küreler şeklinde uzay-zamanın bütün noktalarında yer alıyor.

Hawking, biz insanların, başka bir evrende yaşayan varlıkların ürettiği holografik yansımalar olabileceğimizi belirtiyor.

Holografi yöntemiyle üç boyutlu nesneler, iki boyutlu zeminlere, yani hologramların içine kodlanabiliyor. Hawking, yüksek boyutttaki bilgilerin, düşük boyutlu ortamlara kodlanması ilkesini bütün evrene uyarlıyor ve diyor ki: “Dünyamız, dünya dışı yaratıklar tarafından oynanan bir bilgisayar oyunu olabilir.”

Stephen Hawking, kara deliklerin çevrelerinde, enerji yayan parçacıklar oluşabileceğine işaret edinceye kadar, bilim adamları buradaki çekim kuvvetinden ışığın bile kaçamayacağına inanıyorlardı.

Newton’un teorisine göre zaman, geçmişte ve gelecekte sonsuzluğa kadar uzanan bir tren rayı gibi, uzaydan bağımsızdı. Einstein’in teorisine göre ise zaman ve uzay birbirine bağımlı. Zaman dahil edilmediği taktirde uzay bükülmez. Ayrıca Uzay-zamanın bükülmesiyle oluşan “solucan delikler”in zaman yolculuğunu mümkün kılabileceği düşünülüyor.

Yalnız değiliz: Hiçlikten, sürekli yeni evrenler doğuyor. Bazıları kendi içinde çöküyor, diğerleri sürekli genişliyor. Daha başkaları, bu iki durumun arasında kritik bir konuma sahip. Bazı evrenlerin, zeki yaşam biçimlerini barındırabileceği tahmin ediliyor. Bizim evrenimiz genişleme evresinde.

Dahinin uzaylılar hakkındaki gorusleri;

 

Belli ki Tanrı yalnızca zar atmakla kalmıyor, ayrıca gözleri kapalı oynuyor ve ara sıra da zarları görülemeyecek yerlere atıyor.

Biz sıradan ortalama bir yıldızı olan ufak bir gezegendeki gelişmiş maymun türleriyiz. Ancak evreni anlayabiliyoruz. İşte bu bizi çok özel kılıyor.

Evrenin sınırlılığı hakkında çok önemli bir şey olmalı, sınırsız bir evrenden daha özel ne olabilir?

Hayatım boyunca büyük sorularla yüzleşmekten büyük zevk aldım ve onlara bilisel yanıtlar vermeye çabaladım. Belki de bu yüzden Madonna'nın seks üzerine yazdığı kitaplardan daha çok kitap sattım fizik üzerine.

Hastalığım benim hayatımda asla ciddi bir engel olmadı; aksine, bana öğrenmek için sağlıklı insanların asla ayıramayacağı zamanı kazandırdı.

Milyonlarca yıl insan türü hayvanlar gibi yaşadı. Ancak sonra bir şey oldu tüm hayal gücümüzü ortaya çıkaran. Konuşmayı ve dinlemeyi öğrendik. Konuşma fikirlerin iletişimini sağladı, insanlığın birlikte çalışıp imkânsız şeyler başarmasını da. İnsan türünün en büyük kazanımları konuşma ile geldi ve en büyük hataları konuşmamaktan. Böyle olmamalı. En büyük umutlarımız gelecekle birlikte gerçek oluyor. Teknoloji kullanımı ile imkânlar sınırsız. Sadece konuşuyor olduğumuzdan emin olmamız gerek.

Yaptığım şey evrenin başlangıcının bilimsel kurallarla açıklanabileceğinin mümkün olduğunu göstermekti. Bu sayede, evrenin başlangıç kararının bir Tanrı'ya başvurularak açıklanmasının gereksizliği ortaya çıkar. Bu bir Tanrı'nın olmadığını kanıtlamaz, sadece Tanrı'ya bir ihtiyaç olmadığını gösterir.

Zaten var olan yollar üzerinden gelecek olan mükemmel bir teoriye inanmıyorum. Bizim yeni bir şeye ihtiyacımız var. Bunun ne olabileceğini tahmin edemeyiz ya da ne zaman bulacağımızı çünkü eğer bilseydik, çoktan bulmuştuk da! Bu 20 yıl içerisinde gelmeliydi, ancak belki de hiç bulamayacağız.

Doğu Mistisizminin evreni bir illüzyondur. Onunla kendi çalışması arasında bir bağ kurmaya çalışan fizikçi, fizikçi olmaktan çıkmıştır.

Kozmoloji üzerine ne zaman ders verilse, ben Büyük Patlamadan önce ne olduğunu sık sık sormuştum. Önce’nin olmadığı, şüpheyle karşılanır. Çünkü Büyük Patlama zamanın ortaya çıkışını sağladı, Bir şey ona sebep olmuş olmalıdır. Fakat ‘neden’ ve ‘etki’ zamana ait kavramlardır. Ve zamanın var olmadığı durumlara uygulanamazlar. Bu yüzden soru anlamsızdır.

Zamanı meydana getirmeye Tanrı'nın sebep olduğunu söylemek ne manaya gelir? Sebeplilik zamansal bir etkinliktir.Zaman daima sebep olunmuş şeyden önce var olmalıdır.Tanrı'nın naiv imgesinin evrenden önce varolması, ‘zaman’ önceden yok idiyse, açıkça saçmalıktır.

Bu durum, zamanın, her şeyin başlangıcı olduğu anlamına gelir. Her şeyin nasıl başladığını anlayabilmek içın evrenin dışında bir güç aramaya çalışmamalıyız.

Bu gezegende üstün ırkların -muhtemelen beyazlar veya medeni toplumlardan bahsetmekte- alt ırklarla karşılaşması hiç de güzel sonuçlar doğurmadı, gözyaşı ve katliamdan başka bir şey getirmedi, bunları yapan bizzat insan türünün ırklarıydı. Lakin başka akıllı türlerle, insanların karşılaşmasıysa bahsettiğiniz, bunu olası görmüyorum.

1492 öncesinde keşifler para israfı sayılıyordu. Amerika’nın keşfi dünyayı değiştirdi. bu keşif olmasaydı mcdonald’s da olmazdı. 30 yıl içinde ay’a üs yapılacak. 200 yıl sonra gezegenler arası yolculuğa başlanacak. ''uzayda yalnızdeğiliz''. Ama ilkel yaşama rastlama ihtimalimiz daha kuvvetli. Uzaylılar bizim gibi dna’ya da sahip olmayabilirler. Dikkatli olun. Uzaylılarla karşılaştığınızda kaçın. Çünkü hastalık kapabilirsiniz.

1981 yılında, Vatikan’da, papa’nın düzenlediği kozmoloji konulu bir seminere, konferans vermek üzere davet edildim. Konferansta, “evrenin bir başlangıcı olduğunu, bir yaratılış tekilliğinden geldiğini, sınırsız olduğunu ve bunun da ötesinde, evrenin katları olduğunu ispatlı olarak anlattım. Fakat papa, herhalde benim konferansa pek fazla kulak vermemiş olacak ki, daha sonra davetlilerle yapılan görüşme sırasında beni kutlamakla birlikte, büyük patlama’nın oluşumunu ve öncesini “araştırmamamı” benden özel olarak istedi. Çünkü ona göre, yaratılış anı ve öncesi, tanrı’nın işiydi; tanrı’nın işine ise hiç karışılmazdı. Aslında, ben, yaratılışla birlikte, yaratılış öncesinin de sonlu-sonsuz olduğunu, dolayısıyla bir başlangıç olan yaratılış anının hem var, hem de yok olduğunu kastetmiştim. Tanrı’yı bu kadar dar bir evrenin içine yerleştiren papa ise, onu evrenden biraz önce yaratılmış bir yaratık yapıvermişti. Oysa fiziksel yaratılış, kendinden önceki bir dizi yaratılışın devamıydı. Tanrı, nasıl bu peş peşe yaratılışlar dizisinin bir halkası olurdu? Bu nedenle, konferansı izleyenlere, “tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu? Diye sordum. Tanrı’yı yermek için değil, kilisenin 300 yıllık hatasını yeniden tekrarlamaması için böyle konuştum. Benim tanrı’m, papa’nın tanrı’sı değildi. Papa’nın tanrı’sı bir yaratıktı. Ama benim bilim yoluyla ve içimdeki gizli güçlerle bulduğum gerçek tanrı, “mutlak yaratan”dı. “tek yaratan”, ortağı ve benzeri olmayan, her şeyin üstünde bir “tekillik” (singularity). Benim tanrı’m, papa’nın temsil ettiği görüşün (Hıristiyanlığın) beyinlerindeki hayali, sahte tanrı’yı bile yaratandı. Bu konferansı verdiğim 1981 yılında, ne tuhaftır ki, bundan 300 yıl önce, aynı kilisenin papa’sı karşısında uğraş veren Galilei’nin durumuna düşmüştüm.

zaman Sanal Zaman Evren ve Zaman Stephen Hawking Teorik fizikçi Teorik Fizik Charcot (ALS) Zamanın Kısa Tarihi

Yorumlar

aslında tamamını okuyacaktım ama adam Big Bang ve insanların maymundan geldiğine inanıyor. yok yaa, bu adamın dediğinin tek bir kelimesini ciddiye almıyorum. singularity, paralel evrenler, vs.. konular tamam, ama bu konularda Bu Adamın söylediği hiçbir şeyi doğru kabul etmiyorum.

alıntı: Milyonlarca yıl insan türü hayvanlar gibi yaşadı. Ancak sonra bir şey oldu tüm hayal gücümüzü ortaya çıkaran. Konuşmayı ve dinlemeyi öğrendik.

 

hz adem ile havva bir hayvan olsa hz ALLAH la nasıl bir diyoloğ kurabilir.bence bu adam daha ilk insanın milyonlarca yıl yaşadığına inanıyorsa daha kendi dünyamızı keşfedememiştir.kendi dünyasını bilmeyen adam sonsuz evrendeki bilgileri nerden attıp tutuyor sadece film senaristi bu adam allah çarpmış işte yazık oda insan.

not:marksist ve metaryalist bir yol çiziyor..bana göre mesleğinde şartlı yazan kişi dünyanın en şerefsiz insanıdır..

Stephen hawking zaten darwin teorisini destekler açıklamalarda bulunmaya devam edecektir..İnsan insan olarak yaratılmış ve diğer sonradan gelenler örneğin neandertal insanı ademden sonra yaratılmış kendine özgü bir türdür,ve yeryüzündeki zamanını tamamladıktan sonrada yeryüzünden silinip gitmiştir..Tıpkı diğerleri gibi..Yani bu bir tür idi ve misyonu bitince devri kapandı..Bunun gibi bir çok tür gelip geçmiştir.Hayvanlara örnek ise mesela dinazorları,mamutları,gösterebiliriz.Bunlarında yeryüzündeki zamanları sona erip yok olmuşlardır..Şimdi bu insan türlerine bakıpta bunlar bizim atalarımızdı demek son derece ilginç...

Birde stephen hawking,tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu? diye bir soru sorduğunu söylüyor.Bir fizik bilimcisinin bu soruyu nasıl ve neye dayanarak sorduğunu anlamakta oldukça düşündürücü..Tanrının zaman denen varlıkla ne alakası olabilir,ve tanrı bu soruya zaten cevabını vermiş..O zamandan etkilenmez,o zamansızdır,mekansızdır,o zamandan münezzehtir diye bunu tanrı bu şekilde söylediği halde stephen hawking in "tanrı zamandan önce ne yapıyordu" demesi ve zaman yoksa bir yaratıcı da olamaz şeklinde beyan etmesi oldukça yersiz ve anlamsız bir düşünceden başka bir şey olamaz....

Lütfen dikkatli okuyun arkadaşlar. Şu sözler bana tanıdık geldi:

Papa’nın tanrı’sı bir yaratıktı. Ama benim bilim yoluyla ve içimdeki gizli güçlerle bulduğum gerçek tanrı, “mutlak yaratan”dı. “tek yaratan”, ortağı ve benzeri olmayan, her şeyin üstünde bir “tekillik” (singularity). Benim tanrı’m, papa’nın temsil ettiği görüşün (Hıristiyanlığın) beyinlerindeki hayali, sahte tanrı’yı bile yaratandı.

Bu sözler size'de tanıdık gelmiyor mu!!!

« De ki: O Allah birdir, büyüklük onda nihayet bulmuştur, daim ve bakidir, her şeyden müstağni ve her dileğin merci'dir. Doğmamış, doğurmamıştır. Hiç bir eşi ve benzeri yoktur. » (İhlas Suresi)
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir. (Yasin Suresi 82. ayet)

 

Stephen hawking'in papa'nın tanrı anlayışını benimsememiş olduğunu anlıyoruz,ve papanın tanrı anlayışını kabul etmediğini,ona anlamsız geldiğini ifade ettiğini söylüyor..

Ama aslında papanın tanrı anlayışının bu kadar basit olamayacağınıda bilmek gerekir.Nasıl ki islama göre yaratıcının evveli nasıl anlaşılıyor ve biliniyorsa,hırıstiyanlık dininde de tanrının evveli aynı şekilde biliniyor.Bunu papanın tanrı anlayışı ile kıyaslamamak gerekir ki,stephen hawking burada bunu yapmıştır..

Yani kendi düşüncelerine göre papanın tanrıyı nasıl idrak ettiğini hesaplamış,sonrada bunlara cevap vermiştir..Ve yine stephen hawking papanın tanrı ve bing bang/zaman/anlayışını değilde,hırıstiyan dünyasının konu ile ilgili bilim adamlarının ve incilin tanrı/zaman anlayışını incelemesi gerekirdi..Bunu papa ya yükleyip bir sonuç çıkarması yanlış..

Daha doğrusu papanın bing bang ve tanrı/zaman idrakı,anlayışı,bütün hırıstiyan dünyasının bing bang ve tanrı/zaman anlayışını yansıtamaz ve yansıtmamalı..

Her iki din arasındaki yaratıcı/tanrı/zaman kavramı hemen hemen aynı sayılır ve aynıdır zaten..Bu arada  stephen hawkinge göre papanın tanrı ve zaman anlayışının yanlış olması,bence papaya yapılan bir haksızlıktır..Neticede papa tanrıyı ve zaman kavramını neden yanlış anlasın?..

Konferansta stephen ile papa arasındaki bu diyaloğun neticesinde  stephen hawking in papaya tanrının evveli hakkında haksızlık yaptığını ve stephen in tanrı konusundaki bu açıklamalarını çelişkili ve şüpheli açıklamalarından biri olarak görebiliriz..Çünkü burada tanrıya  inandığını vurguluyor,sonra ise çelişkili açıklamalarda bulunuyor..

Stephen in tanrı ile ilgili her açıklamasında mutlaka bir şüphe,bir çelişki,bir gariplik olmaktadır..

Stephen in şu sözlerine göre """Papa’nın tanrı’sı bir yaratıktı.Ama benim bilim yoluyla ve içimdeki gizli güçlerle bulduğum gerçek tanrı, “mutlak yaratan”dı. “tek yaratan”, ortağı ve benzeri olmayan, her şeyin üstünde bir “tekillik” (singularity). Benim tanrı’m, papa’nın temsil ettiği görüşün (Hıristiyanlığın) beyinlerindeki hayali, sahte tanrı’yı bile yaratandı."""....tanrıya inancının olduğunu anlıyoruz fakat sonraki açıklamalarında ise bu sözlerinin aksi istikamette açıklamalar yaptığınıda biliyoruz..Papanın tanrısı bir yaratıktı derken,papanın tanrıyı bir yaratık olarak görmesi mümkün olamaz..Dediğim gibi bu papaya,yani bir din adamına saygısızlık sayılır..

Son olarak hep merak etmişimdir acaba stephen hawking kuranı hiç incelemişmidir ve kurandaki tanrı/yaratıcı/zaman kavramları hakkındaki görüşleri ne yöndedir veya ne yönde olacaktır..Özellikle ve özellikle yaratıcının evveli,yani zamandan önceki durumu hakkında neler söyleyebilir,neler söyleyecektir..

 

sayın muzaffer papanın anlayışı yani hristiyanların anlayışının hükmü geçmiştir yani papaya saygı duysan ne olur duymasan ne olur hz.Allahın kızı ve oğlu var diyen bu şebekler Allahın herşeyden üstün demesi sadece akıl karıştırmakdan ibarettir.zira Hz.Allahı bu seviyeye düşürüp başka illahlar edinmek, edindirmek isterler hepsi bu..

Burada papaya saygı söz konusu olmayıp,sadece papanın,stephen hawking tarafından tanrı için bir bilgisizlikle suçlanamayacağını söylemek istedim.Dolayısı ile papanın büyük patlamadan öncede tanrının var olduğunu ve tanrının zamansız olduğunu bildiğini söylemek istiyorum..Bunu bu şekilde biliyorlar..

fakat hırıstiyan aleminin Allahın kızı ve oğlu var deyip buna bir şekilde inanmaları bu konunun dışındadır..Bu ayrıca tartışılabilir.

Burada  stephen hawking in tanrıyı ve tanrının bing bang dan önceki durumu için papaya değilde,hırıstiyan aleminin konu ile ilgili bilim adamlarına ve incile danışması gerektiğini yazdığım yazıda belirtmiştim..Özetle bing bang dan önce tanrının ne yaptığının cevabını papadan alamayacaklarını,bunun için bilim adamlarına ve kendi kutsal kitaplarına bakmalarını söyledim..Çünkü konu bilimsel bir konu..

Ayrıca dini ve ırkı ne olursa olsun,mesela ben sevmediğim bir veya birileri için kesinlikle "şebek"şeklinde kelimeler kullanmam ve sizde kullanmayın..Bilimsel bir platformda böyle kelimeleri kullanmamamız gerekmektedir..