Ana içeriğe atla
15 Eylül 2010 tarihinde Cleopatra tarafından gönderildi

Titaniğin Esrarengiz Laneti

Tüm zamanların en ünlü gemisi Titanik, herkes tarafından bir deniz faciası nedeniyle tanınır oysa dev yolcu gemisinin ardında inanılmaz bir gizem saklı.

Titanik’in akıl almaz öyküsünü sunarken uyarıyoruz. Bir düşünün, Titanik’i batıran gerçekten bir buz dağı mıydı?

Hiç kimse onun dünyanın en büyük kehanetlerinden birisini yaptığını bilmiyordu. Hatta kendisinin dahi haberi yoktu. Adı; Morgan Robertson´du, Amerikalıydı, 1861´de doğdu, gençken denizcilik yaptı, sonra ise bir elmas eksperi oldu ve New York´da kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling´in bir öyküsünü okudu ve yazar olmaya karar verdi. İlk öyküsü 25 $´a satıldı, daha sonra yazdığı 10 öyküden ise 1000 $ kazandı. Yazmak ona artık kolay ve kazançlı geliyordu. 1897 yılının bir kış gecesinde 24.Caddedeki dairesinde yeni bir deniz öyküsü yazmayı planladı. Bu bir uzun öykü olacaktı.

Hayali “Titan Kazası

Hayalinde dev bir yolcu gemisi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması üzerine kurulu olan öykünün kahramanları bu dev gemiye binip, İngiltere´den ABD´ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sürecekti. Ama öykünün hayali kahramanları beklenmedik bir sürprizle karşılaşacaklar ve bir deniz kazası batmaz denen gemiyi okyanusun dibine yollanacaktı. Robertson´un teması buydu, oturup yazmaya başladı ve öyküye iki isim verdi; "Futility"yani "Nafile" ve "Titan Kazası"... Evet, yanlış okumadınız; Titan... Şimdi beraberce Robertson´un romanından bİr bölümü; "Titan"ın batış sahnesini okuyalım.

"Gözcü haykırdı; ´buzdağı! Birinci subay, kaptana haber verdi ve derhal makine dairesine tornistan yani geri git emri verildi. Fakat dev gemi durmuyordu, hızını kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında görünen buzdağı yaklaşıyordu. Aşağıdan ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri duyuluyordu. Sonra buzdağı gemiye ulaştı, bu arada gemi ters çalışan pervanelerin gayretiyle yan dönmüştü ama yetersizdi ve kaptanla yardımcılarının çaresiz bakışları arasında buzdağı Titan´ın sancak tarafına çarptı. Darbe hafifti hatta pek hissedilmedi, kaptan o anda ucuz atlattık diye düşünüyordu. Ama birkaç dakika sonra gemi birden yan yattı, buzdağı asıl yarayı su kesiminin altında açmıştı, yara öldürücüydü çünkü uğursuz buzdağı Titan´ın bordasını jilet gibi keserek, parçalamıştı."

Daha sonra Robertson öyküye; gemi hızla su aldığını. Alarm verildiğini, filikaların indirilerek, önce kadınlar ve çocuklar bindirildiğini, yardım çağrıları yapılırken, Avrupa´nın en ünlü ve zengin ailelerinin mensuplarnın birbirlerine ebediyen veda ederken, dev yolcu gemisi Titan’ın buzlu kutup sularına hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu.

İnanılmaz kehanet gerçekleşiyor...

Ve Robertson 1898 yılında öyküsünü küçük bir kitap olarak yayınladı. Kitap onu çok daha sonra ölümsüz yapacaktı, dünyanın en çarpıcı ve en dehşet verici kehanetini yazmıştı ama sonuç yayınladığı dönem için aynen kitabın adı gibiydi yani "Boşyere" Aradan 14 yıl geçti ve başka bir zamanda, başka bir gemi, asla batmaz denen dünyanın en lüks ve en büyük yolcu gemisi Titanik, İngiltere’nin Southampton limanından yeni dünyaya doğru denize açıldı. Sonra, 1912 yılında 14 Nisan´ı, 15 Nisan´a bağlayan gecede sisler arasından birden ortaya çıkan bir buzdağı batmaz denen Titanik’in katili olacaktı. Yukarda okuduğunuz Robertson´un romanındaki batış sahnesi aynen gerçekleşti. Sadece o kadar mı? Bakın Morgan Robertson Titanik´den 14 yıl önce yazdığı romanında daha neleri bilmişti;

Robertson´un romanındaki Titan adlı gemi Southampton limanından yola çıkıyordu ve 14 yıl sonra Titanik de aynı limandan yola çıktı.

Romandaki gemi ile, Titanik arasında sadece 4 metre fark vardı. Titan 248 metre, Titanik 252 metreydi.

İki geminin ağırlıkları da çok yakındı. Robertson romanında Titan´ı 70.000 ton ağırlığında yazmıştı; Gerçek Titanik ise 66.000 tondu.

Her iki geminin de üç pervanesi vardı ve her ikisi de 3000’er yolcu taşıyorlardı. Gerek romandaki hayali Titan´a gerekse de gerçek Titanik´e Avrupa´ nın sayılı zenginleri ve ünlü aileleri binmişlerdi.

Daha da ötesi var;

Robertson´un romanındaki dev Titan, New Foundland yakınında; Kuzey Atlantik´ de bir buzdağına çarparak battı ve işte inanılmaz ama gerçek; Talihsiz Titanik de 14 yıl sonra aynı koordinatta, aynen romandaki benzeri gibi bir buzdağına çarparak okyanusa gömüldü.

Ve her iki gemide de; yeterince cankurtan filikası yoktu; Robertson romanındaki gemide 24 filika bulunduğunu yazıyordu; Titanik´de ise 22 filika vardı ve bu yüzden can kaybı büyük oldu.

Sonra...Gerçek kazanın sonucunda 1513 yolcu boğularak öldü ve kayboldu. Aynen 14 yıl önceki romanda yazıldığı gibi... Robertson´un romanındaki Titan´da ise 1500 kişi ölüyordu. Her iki gemi de 3000 kişilikti ve Titanik´e 2224 kişi binmişti.

Aynı asla batmaz denen gemi,

Aynı yerden aynı yere yolculuk,

Aynı tarihte, aynı yerde kaza,

Aynı buzdağı ve aynı tür batış,

Aynı yolcu ve ölü sayısı,

Hatta iki gemi de batarken orkestranın ilahi çalmasına kadar...

Bir kez daha okuyun ve düşünün...

Büyük kehanet farkedilmiyor...

Morgan Robertson başarılı olamadı, kitabı satmadı, daha sonra yazdıkları da ilgi görmedi. Bunalıma girerek, bir hastanede psikolojik tedavi gördü. Sonra yeni biröykü yazdı, bir Fransız dergisinde yayınlanan bu öyküde de, denizaltılardan söz ediyor ve periskopu tarif ediyordu. Ama yine ilgi görmedi. Başarısız bir yazar olarak, Mart 1915´de bir otel odasında ayakta geçirdiği bir kalp kriziyle yaşama veda etti. Asıl inanılmaz olay burada çünkü Robertson mart 1915´de öldü. Yani gerçek Titanik´ in batışından üç yıl sonra...Ve hiç kimse Robertson´la ilgilenmedi, yine kimse farketmedi ve hiç kimse onun 14 yıl önce Titanik´i aynen nasıl anlatabildiğini merak etmedi.

Kimse onu anımsamadı, ta ki 1980´lerde inanılmaz olaylarla ilgili araştırmalar yapılıncaya kadar... Morgan Robertson;Titanik batmadan 14 yıl önce, gemiyle ve kazayla ilgili herşeyi tıpatıp aynen nasıl yazmıştı ? Raslantımıydı? O, başarısız bir yazar olarak tarihin karanlıkları arasında kayboldu, şimdi ise ruhu hatırlanmanın sevinci içinde olmalı... Kehanet sıradan bir iş değil, ve asıl gizem kendi yapısında, ne zaman ve nerede ortaya çıkacağı hiç belli olmuyor; oysa gelecekte nelerin olacağı konusunda çevremiz sayısız ipucu dolu; yeter ki görmek için çaba gösterelim. Titanik´ in gizemi burada da bitmiyor. Biri daha var;

"Denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz..."

Kanada, Winnipeg´de Rosedale Metodist Kilisesi´ndeyiz, Rahip Charles Morgan bir pazar sabahı erkenden kalkmış, o günkü ayin için hazırlık yapıyordu. Okunacak ilahinin numarasını karatahtaya yazdı. Tüm hazırlıklarını bitirdikten sonra, ayine kadar biraz uyumak amacıyla odasına çekildi ve derin bir uykuya daldı. Birden kendini çok canlı ve etkin bir rüyanın içinde buldu. Karanlıkların içinde, dev bir kütle vardı, dalgaların sesleri duyuluyordu, çanlar çalıyor ve Rahip Morgan´ın çok uzun yıllardır işitmediği bir ilahi duyuluyordu. Rüya o kadar etkili ve rahatsız ediciydi ki, Morgan uyandı, ilahi ve çan sesleri kulağından gitmiyordu. Saatine baktığında, fazla zaman geçmemiş olduğunu gördü, rüyanın kötü etkisinden kurtulmaya çalışarak yeniden uyumaya çalıştı ve yeniden uykuya daldı. Rüya tekrar başladı, ilahi, çan sesleri, karanlık, dalga sesleri ve devrilen dev kara kütle. Morgan bu kez, panikle uyandı ve kendini boş kiliseye attı, karatahtaya giderek o bir türlü kulaklarından gitmeyen ilahinin numarasını yazdı. Ayin saati gelmişti, cemaat toplanıyordu, Rahip Morgan ilahiyi başlattı, notalar kilisede çınlarken, aynı anda binlerce mil ötede okyanusun ortasında aynı ilahi buzlu denizi çınlatmaktaydı; "Duy, Kutsal Baba, Sana denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz." İlahi biterken, Rahip Morgan´ın gözlerinden yaşlar akıyordu. Aynı günün sonraki saatlerinde, Rahip ilahiyi okudukları sırada Atlas Okyanusu´nun derinliklerinde büyük dramın yaşandığını öğrendi. O gün, 14 Nisan 1912´idi ve Atlantik´in kuzeyindeki buzlu sularda Titanik suların içinde yokolmuştu.

Titanik’de bir gariplik var...

Titanik battığında, ünlü İngiliz gazeteci William T. Stead gemide bulunuyordu.1892 yılında Stead hikayeler yazarak yaşamını kazanıyordu. Gazeteciliğinin yanısıra Stead, ölüm ötesi ve Spiritüaliizm ile yani Ruhçuluk’la da ilgileniyor, araştırmalar da bulunuyordu. O yıl yazdığı kısa hikayelerden birinin adı neydi biliyormusunuz? "Titanik" ve yine Titanik´den 20 yıl önce...YineTitanik´de olduğu gibi, Stead´ın hikayesindeki Titanik´de bir buzdağına çarparak batıyordu. Ve Stead´ın yazdığı hikayede, Stead kendisini kazadan kurtulan biri olarak anlatıyordu. Ve; 20 yıl sonra gerçek Titanik batarken, o buzlu ve soğuk denize gömülenlerden birisi Stead´ ın gerçekten kendisiydi. Ama; sonu romandaki gibi olmadı çünkü kurtulamayacaktı. Zira bu roman gerçekti ve başka bir romancı tarafından yazılmıştı. O anda Stead ne düşünmüştü? 20 yıl önce yazdığı hikayeyi düşünüp, kurtulacağına inanıyormuydu? Bunu asla bilemiyeceğiz...

Biri daha var. Ama çok daha sonra; 1935´ de... William Reeves adlı bir denizci bu; İngiltere´den Kanada´ya giden "Titanian" adlı kömür yüklü buharlı gemi; soğuk bir Nisan gecesinde Kuzey Atlantik´de seyrediyordu. Bütün denizcilerin ezbere bildikleri o uğursuz yere; Titanik´in battığı noktaya varmışlardı. Reeves, güverteden denize bakarak yıllar öncesindeki olayları düşlüyordu. Ve o gün Reeves ´in doğum günüydü, olabilir ama Reeves´ in doğduğu tarih çok önemliydi, çünkü Reeves 14 Nisan 1912´ de doğmuştu. Yani Titanik´in battığı günde. İşte tam o günde; Titanik´in battığı günde Reeves doğum gününü; Titanik´ in battığı yerde kutluyordu. Ve birşey oldu... Reeves birden, suların kaynaştığını ve dev bir buzdağının geminin yolu üzerinde belirdiğini gördü. Tam o anda da, köprüden alarm verildi. Uzaklık yeterliydi. Mürettebat gemiyi zamanında durdurdu, buzdağının yanından geçeceklerdi ama olmadı... Çünkü bir saat içinde çevreleri; yüzlerce buz kütlesi tarafından sarıldı. Artık hareket etmelerine imkan yoktu. Reeves ve arkadaşlarının içinde bulundukları Titania adlı gemiyi, ancak 9 gün sonra yetişen buz kırma gemileri kurtardılar.

Yorumlar

 

İnsanlar geminin batma sebeplerini araştırırken,neden bu batması mümkün görünmeyen gemiye bir ceza verildi diye düşünüyor,ve sizinde yazdığınız bu bilgileri ortaya çıkarıyorlar..Yani evet bir ceza var ve sebebleride bunlardır diyebiliyorlar...

Bunlara benzer bir rivayete göre de titaniğin mimari veya mühendisi herhalde "bu gemiyi tanrı bile gelse batıramaz" şeklinde bir söz söylemiş,batış sebeplerinden biri bu olabilir belki..

Birde yine ne derece doğru bilemem ama,her halde insanlar arasında sınıf farkı yani zengin fakir ayırımı gibi ayırımlar yapıp yoksul ve taşra sınıfından yani alt tabaka insanlarını geminin en alt ve lüks olmayan bölümlerine yerleştirmişler..Tıpkı filmindeki gibi..Belki buda batma sebeplerinden biri olabilir...

Güzel ve ilginç,teşekkürler.......

 

 

 

 

ben bunlara inanmıyorum.. Tanrı neden dünya hayatına müdahale etsin ki?.. ayrıca şimdi burada bu konu hakkında en az 10 iddayı sayabilirim.. çalınan mumya, sigorta parası, rakiplerin sabotajı, teknolojik ekipman sıkıntısı gibi..
kesin kaptan gemisinin reklamını yapmak için motorları tam güçle çalıştırdı ve önlerine çıkan buzdağını erken farkedemediler.. devasa bir gemiyi döndürmenin imkansızlığı da eklenince kaçınılmaz son gerçekleşti..

Tanrının adil olma zorunluluğu nereden çıktı ki ? Tanrı yı çok fazla insanlaştırıyoruz bence..adil sevecen iyi vs bunlar bızlerın özellikleri Tanrı ne iyi ne adil ne de sevecen olmak zorunda bunu bır anlasak olay bıtecek zaten ..

şahsi fikrim Tanrının titanic le felan bır ısı olmamıstır basıtçe insan hatalarının ust uste gelmesı sonucunda olan bır kaza ve de unlu ıngılız amerıkan reklamasyonu adamlar bır gemı yapmıs ustune ustluk batmıs 100 sene once bız hala onu konusuyoruz düşünün yani :) ...

O zaman neden depremlerde insanlar ölüyor,neden sellerde insanlar ölüyor,neden,neden,neden..Bunlar yaratıcının ilminde olan işlerdir.İnsanlar çıkıpta neden masumlar ölüyor diyemez,eğer masumların ölümünün allahtan olduğuna inanıyor iseniz,o zaman neden bunu yaptığınıda sorgulamamak gerekir,çünkü allah bilir siz bilemezsiniz ayeti gereği..

 Mühendisin bu gemiyi tanrı bile gelse batıramaz sözüne kızıpta tanrının gemiyi haa öylemi hadi al bakalım :) deyipte batırdığını bu şekilde algılamamak lazım..Buradaki batma sebepleri oldukça fazla,mühendisin sözüde "belki" bunlardan biri olabilir..Yani kaptanların ne kadar sorumsuzluğu varsa mühendisinde bu sözünün bir o kadar sorumsuzluğu olabilir..Ama sadece varsayım tabii..

Yine diyelimki sadece mühendisin veya mühendislerin yüzünden tanrı gemiyi batırdı,o zamanda kim tanrıya bunu neden yaptığını,ilminin ne ve nasıl olduğunu kim sorabilir,veya kim bilebilir..

sevgılı western, cok ıddaalı ve hawkıng varı bır soylemde bulunmussun. Tabıkı her turlu fıkre ve dusunceye saygımız var. Senın gorusundur. Ama bu goruse katılamayacagım. Tanrı sadece dunya hayatına degıl bıldıgın veya bılmedıgın herseye mudaha etme hakkına ve gucune sahıptır. Buda benım gorusumdur.

Gelelım tıtanıc facıasına. Olayı cok mıstık bır havaya sokmaya gerek yok. Benım nezdımde basıt ama cahılce yapılan bır kaza. Neden ?

1) gemının kaptanı neredeydı ? nıye onceden buzdagını fark edemedı ? gemının kaptanı gec fark ettıyse 2. kaptan 3. kaptan ıase subaylarıdamı vaktınde buz dagını fark edemedıler ?
2) boylesıne muazzam bır gemı seyre cıkmadan once hele hele ılk seferınde, hava durumu raporları yeterlı bılgıyı ıhtıva etmıyormuydu ? gemının rotasyonu uzerınde buz daglarının olacagı bılgısını kım ? kımler ? hangı kurum ve kuruluslar bılıyordu veya bılmıyordu ? o gunku hava, atmosfer, denız suyu ( sıcaklık, akıntı vs ) durumları ıle ılgılı gemının kaptanına, acentesıne bılgı verılmedımı ? sayet bu bılgıler gemının kaptanları tarafından bılınıyorduda nıye daha temkınlı bır seyır yanı daha dusuk bır knotda seyır gerceklestırılmedı ? veya nıye tedbırlı bır yolculuk ıcın alternatıf rota cızılmedı ? Seyır esnasında full yuklu ve agır tonajlı bır gemının boylesıne rısk arz edebılecek bır bolgeden gecerken anı durus veya yavaslamaya hem agırlık olarak hem motor gucu olarak mumkun olamayacagını kaptanlar bılmıyormuydu ? Basıt hesaplamalar ıle kac knotda seyır gerceklestırılırken gross net ve dead weıghtlerı bellı olan motor gucu ve pervane sayısı bellı olan bır gemının yavaslama ve durus hesaplarını yapmak cok zor degıl.
3) aramızda muhendıs veya sorvey olanlar varsa yanıt verırlere memnun olurum. Tıtanıc'ın sac kalınlıgı kac cm ıdı ? Olası bır su alma durumunda su alan ambar ve dıger kapakların kapatılması durumunda gemının su uzerınde seyrını mumkun kılabılecek veya su uzerınde durabılmesını saglayabılecek acıl guvenlık tedbırlerı varmıydı ? Yoksa bunlar gemı yapılırken hesaba katılmamısmıydı ?
4) boylesıne devasal bır gemıde fılıka sayısının az olması hangı muhendıs ? hangı donatan ? hangı acentenın fıkrı ıdı cok merak edıyorum dogrusu. Ayrıca ılk ındırılen fılıkalara sozde asılzadelerın !!! rahat etmesı ıcın yeterı kadar kazazedenın bındırılmemesı hangı ınsanlıkla ? neyle bagdastırılabılır ?

Goruyorsunuz a dostlar. Lanet gemıde degıl. Lanet kaptanda ve yardımcılarında, lanet gemı buyuk yapıp ıcerısınde her turlu konforu barındırıp ısın guvenlıkle ılgılı teknık kısmını es gecenlerde, lanet olası buz dagı bulusmasını ongoremeyen yetkılılerde, lanet tum tehlıkelerı sezınleyemeyen ve gemıye bır sey olmaz dıyıp rotasyonunu degıstırmeyen gorevlılerde, yetkılılerde.

Ozetle bence gemının zerre kadar sucu yok....

Sevgılerımle