Ana içeriğe atla
12 Haziran 2010 tarihinde feelsides tarafından gönderildi

Uzaylı Cinler

Maruz Kaldığım Uzaylı Cinlerin Saldırıları
(Ankara Ulucanlar Cezaevi - Nisan 2006)
2006 yılı, Nisan Ayı’nda; Ankara Ulucanlar Cezaevi 14. Koğuş’taki hücremde sigara içerken, içimden bir ses; “İsa Mesih’ e iman et” diye seslendi ve ben de öyle dedim. Aynı anda, gözümün önünde; etrafı süslü timsah derisinden olan; koskoca ve “tek” bir göz, -üstelik- göz kapağı açılıp kapanarak bana bakmaya başladı ve sağ alt tarafta bir “ateş” gördüm (Gördüğüm 1. Halüsinasyon ve benim yorumum: İslam Kalp Gözü’ nü gördüm ve “ateş” sebebiyle; İslam Dini’ ne göre; cehennemi boyladım). Yaklaşık 20 saniye sonra; bu kez sağ tarafta, “kanayan” ve “beyaz” bir göz bana bakmaya başladı (Gördüğüm 2. Halüsinasyon ve benim yorumum: Hıristiyanlık Kalp Gözü; “beni gördü” veya “kabul etti”).
Peşinden; daha “renkli” halüsinasyonlar görmeye başladım:
-   Gördüğüm 3. Halüsinasyon: Dünya; “canavar yumurtası” gibi ve dünyanın içindeki “magma tabakası”; yumurtanın sarısı, “toprak tabakaları”; yumurtanın akı, “güneş”; “yumurtayı”, çevire çevire “pişiren”; bir “ısıtıcı”; ve canavar yumurtası, pişince- hazır olunca (Kıyamet kopunca); canavar; okyanustan çıkar.
-    Gördüğüm 4. Halüsinasyon: Annem; yeşillik bir yerde; bir kuzuyu seviyor.

Gördüğüm halüsinasyonlardan sonra; sol kulağımda bir tıkanıklık oldu ve “iğne ucu gibi”; göremediğim fakat hissedebildiğim; “çok sayıda”; “varlık”; beynimin içine girmeye başladı. Bir kısmı; yine sol kulağımdan geri çıktı fakat; birkaç dakika sonra; daha fazla sayıda, geri geldiler. Beynim tamamen dolunca; bu kez kafamın içindeki damarlara dolmaya başladılar ve başım ağrımaya başladı. Bunların; Amerikan ajanı “cinler” olabileceklerini düşündüm ve “cinler” diye seslendim. O anda tüm vücuduma (ayak parmaklarıma kadar) yayıldılar ve “sesi çok net duyulan bir bayan cin”; bana; “cinlerden korkan cin gibi olsun” şeklinde bir vesvese fısıldadı. Ben; korkarsam bir bokluk olacağını anladım ve tersini – “cinlerden korkan cin gibi olmasın” sözünü söyledim. O anda kül tablasında yanar vaziyette duran sigaramın ucundaki ateşte; “tısss”, “tısss” sesiyle, varlıklar kendilerini ateşe atmaya başladılar. Sonra; çok büyük bir geri zekâlılık yaparak; bu sigarayı içmeye başladım. Dumanı çekince; “çığlıklar atarak”; boğazımdan aşağıya; “mideme” indiler. Yani izmaritteki cinleri yuttum (cin yutma). Öncelikle; kendilerini ateşe attıklarını fark ettiğimden; bir gazeteyi kıvırıp meşale yaptım ve bunu üflemeye başladım. Derken şafak sökmeye başladı ve ben; sanki içgüdüsel olarak; “acele”; bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim ve kapımın önünde duran gardiyana; “maltaya çıkıp cin çıkartmam gerektiğini” söyledim. Açık havaya çıkmak istememin nedeni; “duman” yolu ile cinlerin diğer mahkûmlara bulaşmamasıydı. Tüm bunları; içgüdüsel olarak hissediyordum. “Cin” lafını duyar duymaz;  gardiyan paniğe kapıldı ve nasıl olduysa; hücrenin kapısını açtı. Yanıma çok sayıda gazete aldım fakat yetmedi ve tekrar hücreye; yakacak daha fazla gazete almaya gittim. Ancak; hücrede; esrarengiz bir biçimde, çakmağım kayboluverdi. Bu sırada, bir erkek cin; “şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi” lafını etti. Daha sonra, başka bir erkek ve genç sesli bir cin; “son mazlum ha” Senden bu güne kadar ne bilgiler aldık” lafını etti. Çok kalabalıklardı ve ben, arada öldürdüğüm annemin; “Mehmet” diye seslendiğini duydum. “Anne” dedim. O da “evet” dedi.  Derken; hücremin kapısı açıldı ve cinli mahkûm insanlar; beni bir battaniyenin içerisine koyarak maltaya çıkarttılar ve beynimin içinde; “radyo dalgaları kullanılarak”; “Cin” yargılaması başladı. Yönelttikleri suçlamaların çoğu; doğru değildi. Birisi; daha aynı ay içinde (Nisan 2006); “Posta Gazetesi”nde “Türkiye’ deki Cin Popülasyonları” ile ilgili bir haber çıkmış olmasına rağmen; “cinlerin varlığından daha önce haberdar değil miydiniz?” şeklinde idi. Ben; hem, söz konusu haberi, hem de; Kuran’daki “Cin Suresini” biliyor olmama ve çocukluğumdan beri cinlerin varlığından, -şüphe etmekle beraber-; “haberdar” olmama rağmen; bu soruya bile; “hayır” cevabını verdim. Bir suçlama da şu anda okumakta olduğun kitaptı. Heyecandan; hepsi doğru olmamasına rağmen, hepsini, tüm suçlamaları; kabul ettim. Birkaç saniye durakladıktan sonra; “bayan” cinli insanlar birliği mensubu; “Bülent” dedi ve ekip başı Necdet’in yardımcısı “Bülent”; bir anda suratını asıverdi. Aynı “bayan” cinli insanlar birliği mensubu; bana; “siz; Tanrı mısınız?” sorusunu yöneltti ve etrafımda bulunan ve yargılamayı duyabilen; cinli mahkûm insanlar; yargılamayı duyamayan Bülent’e dönüp; “Tanrı olup olmadığını soruyor” dediler ve Bülent; bana; “Allah’ım de, Allah’ım de” diyerek, bana zorla “Allah’ım” dedirtti. Yargılama bitince; beynimdeki polis cinlerin amiri; polis cinlere; “tutuklayın” emrini verdi ve beynimin içinde; cin tutuklaması gerçekleşti ve karar okunmaya başladı:
Bana; “8 kez yakılarak”, “8 kez boğularak” ve şu anda hatırlayamadığım şekillerde; “ölüm cezaları” kararı çıktı. (O gün bugündür; “aynı sorularla”; tekrar, yargılanmayı; istiyor ve bekliyorum).
Yargılama bitip karar açıklandıktan sonra; beni alelacele revire götürdüler ve oraya giderken ben; dünya için gerçekten bir ütopya olan ve benim daha çok öteki taraf için düşündüğüm; “sosyalizm geliyor, geliyor” çığlıklarımın devamında; Allah (c.c.); çenemi çıkartıp, kafamı birkaç kez; sağa-sola salladı ve çenemi; tekrar, yerine taktı. Revirde, bana kalçamdan bir iğne yaptılar ve bir anda benden yedi mahalleye duyulacak kadar pis bir koku çıkmaya başladı.

Bu olayları müteakip; bir mahkûm; bana cezaevinin gazete talep fişini; “kendi dolduramayacağını” söyleyerek, doldurttu. Bir adet “posta” gazetesi istedi ve gazete talep fişini; “benim” imzalamam gerektiğini söyledi. Birkaç dakika sonra; gazeteyi getirdiler. Gazetenin manşetinde; nüfusa kayıtlı olduğum “Samsun” iline mensup fakat yurt dışında yaşayan, akraba evliliği yapmış- bu nedenle çocuk sahibi olamayan ve “Kır” soyadlı (fakat tanımadığım) bir ailenin bayan bireylerinin; “değişik” bir yöntemle çocuk sahibi oldukları yönünde bir haber vardı. Mahkûm, bana; bu kişileri tanıyıp tanımadığımı sordu, ben; “tanımadığımı” söyledim.

Saldırılardan sonraki ilk gece; cinli mahkûm insanlar tarafından, dine davet edildim.

   “Boyut kargaşasının” yaşandığı o günlerde; bir an, “Hangar 18’lerde can vermiş uzaylıların ruhuna El-Fatiha” dedim ve Fatiha Suresi’ni okudum. Ağzım açıldı ve boğazımdan aşağı; bir uzaylı cini yuttum. Uzaylı cini; göğüs kafesimin sağ tarafına yerleşti ve uzun bir süre orada yiyip içti.

   Cin Yağmuru:
Bir gece; hava karardı ve ben; bana böyle bir hayat yaşatan “ülkeme” küfrettim. O anda; açık olan camdan içeri, “havadan” üzerime “cin” yağmaya başladı. Tenimden içeri nüfus ediyorlardı. O gece; hücrede neredeyse “oksijen” kalmadı, bu yüzden çakmağım bile yanmıyordu ve hücrede çok ağır bir “is”, “duman” kokusu vardı.
Aynı günlerde, bir akşam; gözlerimi kapadığımda; “sağ taraftan; bir” ve “sol taraftan; bir” ışık bana doğru gelmeye başladı. İşin ilginç tarafı; gözlerimi açtığımda, bu ışıkları göremiyordum. Gözlerimi kapadım ve her iki ışık; beni geçti. Daha sonra; “ortadan” –bir- adet ve daha büyük “ışık”; bana doğru gelmeye başladı ve ışık; beni geçti (Gördüğüm 5. Halüsinasyon ve benim; yorumum yok).

“Rüya” okuma ve “beyin” okuma
“Sinek” oldum.
Az daha, dişlerim dökülüyordu.
   Hazır fırsatı bulmuşken; Alevilere ne olacağını sordum ve aldığım cevap; “Tüm Işık”…

Kulağına sesler gelmesini istemiyorsan; radyonu kimseye verme…

Maruz Kaldığım Cinli İnsanların Saldırıları
(Ankara Ulucanlar Cezaevi – Nisan, Mayıs 2006)
Şu anda ismini hatırlamadığım, büyük bir ihtimalle “Hıristiyan” olan; meydancının (sorumlu görevli) gözü; gördüğüm 2. halüsinasyondaki gibi; “Hıristiyan kalp gözü”; “kanayan, beyaz bir göz” oluverdi.
Bir mahkûm cinli insan; daha önceki bir yaşantımda; içimdeki cinleri büyütüp, kendimi patlattıktan sonra; “uzaylıların” gelip; “duvardan parmak izlerimi aldıklarını” ve “parmaklarımı topladıklarını” söyledi. Ben de “Hangar 18’lerde can vermiş uzaylıların ruhuna El-Fatiha” diyerek, Fatiha Suresini okudum. Bir anda ağzım açıldı ve çok büyük, ağzımdan zor sığan bir uzaylı cinini yuttum. Tüm bunlardan, nasıl kurtulacağımı düşünürken, çok uzun yıllardır hasret kaldığım “adalet” kelimesi ağzımdan dökülüverdi ve mahkûm; “Allah kahretsin” dedi.

“Cinli” gardiyanlar ve “cinli” mahkûmlar; bana;
-   Açlık grevi yapmak,
-   Bileklerimi kesmek,
seçeneklerini sundular (sanırım Sahibim’ den).

Yine, aynı günlerde; bana, daha önceleri de cezaevi lakabım olan “Kul Mehmet” ile hitap eden bir gardiyan, nöbetinde; beni “Allah (c.c.) için” ağlattı ve bir anda hava kapandı, gök gürledi ve sağanak yağmur başladı (sanırım Sahibim; bana rahmet etti).
   İtiraflarımı duvara yazmayı düşündüğüm anda; ranzanın üstündeki yatakta duran kalem; odada kimse yokken, kendi kendine ve tam düşünce oluştuğunda aşağıya fırladı ve yere düştü.

Ulucanlar Cezaevi, “revir” koğuşunda; benimle ilgili olduğunu iddia ettikleri (fakat tanımadığım) bir mahkûmu alıkoyuyorlar ve yemek olarak; sadece “ekmek” ve “su” veriyorlardı. Bunu görünce; Hıristiyanlık ile ilgilenen kişilere ve Hıristiyanlara; “yukarıdaki”; ruhların kıyameti bekleme katlarında (ki İslam Dinininki 1. kattır) ve hatta ve hatta Hıristiyanların cennetinde yemek olarak sadece “ekmek” ve “su” verildiği yönünde bir düşünceye sahip oldum. Bu koğuştaki yattığım bölümde, tavanda iki adet ampul vardı ve benim yatağımın üzerindeki ampul; kâğıtla örtülmüş, bir nevi karartma uygulanıyordu.
   
   Revir koğuşundayken bir gün; “daha önce görüşmüştük” diyen (fakat tanımadığım) bir –psikolog veya sosyolog- olduğunu söyleyen, “İslami” bıyıklı bir kişiye; “herhangi bir kurtuluş yolum olup olmadığını” sordum ve bana; “İslam Dini’nde; tövbe kapısının her zaman açık olduğunu” söyledi. Ben, uzun zamandır öyle rahatlamamıştım ve onun huzurunda; “tövbe” dedim.

 
Saldırılar Süresince Gördüğüm Olağanüstü - Anormal Rüyalar (Nisan-Mayıs 2006):

İki katlı bir köşkte; beyaz şaçlı bir kadın; merdivenlerden aşağı inip yanıma geldi ve “sana Mehdi Sureleri’ni okutup; -Mehdi-; yapalım” dedi.
 Yeşillik bir yerin içinde bulunan bir hamamda; yıkanıyordum ve bir bardak su içtim, su; “cerahat ve irin” dolu idi ve aynaya baktığımda gözüm; akvaryum “çöpçü” balıklarının gözleri gibi; “buğulu” idi.

Cinler; büyüyerek; canlıları öldürebilirler. Üzüntü ve şekerli çay ile büyür, su içince, küçülürler.

Yatarken; bir gece uyandım ve birkaç tutuklunun, banyoyu; -içlerine çekmeden-, sigara dumanı ile doldurduklarını gördüm. Böylece, cin saldırılarına maruz kaldığım, o günlerde; cinler ve ışınlanma, zamana erdirme operasyonlarında; “sigara dumanı” etkeninin önemini anladım. Yine Ulucanlar Cezaevi, revir koğuşunda; cinli insanlar, sürekli olarak; futboldan ve “Fenerbahçe takımının; bir Rum takımı” olduğundan,  bahsediyorlardı. Aynı günlerde; “maltaya”; yan yana; bir küçük, bir büyük ve bir de kırmızı renkli plastik sandalyeyi yan yana dizmişlerdi. Ben; görür görmez; bir “Baba, Oğul, Kutsal Ruh” üçlemesi denemesi olduğunu anladım. Hava kapalıydı. Ben; benim oturmamı bekledikleri; “küçük” olan sandalyeye; “oturduğum anda”; güneş çıktı ve hava; bir anda günlük güneşlik oldu.

“Sait” isimli; “cinli insan”; “büyücülükle” uğraşıyor, “beni gördüğü zaman”; duvarlara okuyup üflüyordu. Bu kişi; beni, daha önceki yaşantılarımdan tanıdığını, daha önceki bir yaşantımda; kendisinin; “bana yaptıklarından sonra”, uzaylı cinlerin; gelip ona eziyet çektirdiklerini, benim; ona; Ay’ın üzerindeyken “ben; mikro insanım” dediğimi iddia etti. Uzaylılarla birlikte, Mars gezegeninde seralarım olduğunu ve bu seralarda; “hoşuma giden sebzeleri” yetiştirdiğimi; iddia etti. Bunu duyunca; “acaba Ay’ın karanlık yüzü” deyiminin gerçeği yansıtıyor olabileceği; aklıma geldi. Sait gibi; revir koğuşunda bulunanların çoğu, büyücülükle uğraşıyorlardı. Maltadaki ipte kardeşimin eşofmanlarının bu kişiler tarafından ele geçirilmiş olduğunu farkettim ve eşofmanına ipliklerle düğümler atıp okuyup üflediler.
Yine “revir” koğuşunda bulunan ve isminin “Cemal” olduğunu söyleyen, fakat sanırım kendini yanlış isim vererek tanıtan kişi; bana sürekli olarak:
-   Mezunu olduğum Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden “Cemal” isimli bir hocayı tanıyıp tanımadığımı,
-   Hiç; “Nokia” marka bir cep telefonu kullanıp kullanmadığımı,
-   “Kendi radyolarının”, daha büyük olduğunu,
-   “Mayalar” zamanında, ortalıkta motosikletle gezen kişinin, ben mi olduğumu?

Beni dövdüler ve “peşimde -otuzdan fazla- gurubun olduğunu ve beni aralıksız takip ettiklerini” söylediler.
Her konuşmaya başladığımda kapı açılıyor ve içeri gazeteler veya ekmekler geliyordu.
Masaya serdikleri gazetelerde; “bir dahakinde neyden yatacağın yazıyor” dediler.

Yorumlar

ilginç bilgiler. herkes cesaret edip paylaşamaz teşekkürler. bu gördüklerin tam anlamıyla rüyalar olabilir veya gerçektende bir takım alıkonulmalar olabilir tam emin değilim. bence paylaştıklarını insanın hayal gücü çok rahat üretebilir gibi geliyor. dikkatini çekerim uyduruyorsun demiyorum. hayal gücün oluşturmuş olabilir. rüyalar çok inanılmaz deneyimlerdir. bazen astral seyahatlerde yapabiliriz.

Bana kalırsa psikolojik yardım almanız sizin açınızdan iyi olacak gibi görünüyor.. Gerçek anlamda bir takım psikolojik sorunlar nedeniyle halüsinasyonlar gördüğünüzü ve bunların hayatınızı etkilediğini ve gerçek dünyadan uzaklaştırdığını düşünüyorum.. affınıza sığınarak söylüyorum ki bana şizofrenik bir yazı gibi geldi..

''Çok kalabalıklardı ve ben, arada öldürdüğüm annemin; “Mehmet” diye seslendiğini duydum. “Anne” dedim. O da “evet” dedi.  Derken; hücremin kapısı açıldı ve cinli mahkûm insanlar; beni bir battaniyenin içerisine koyarak maltaya çıkarttılar ve beynimin içinde; “radyo dalgaları kullanılarak”; “Cin” yargılaması başladı.''

umarım cezaevinde kalmasının sebebini ben yanlış anlamışımdır ve halüsinasyonun bir parçasıdır:S

Bence bunlar gercek olduğuna inandığınız olaylar büyük ihtimalle cünkü hiçbir insan gerçek olmayan bu bakar büyük bir yazıyı yazma zahmetine girmez.Cinli insan derken her gördüğünüz insana neden cinli diyorsunuz ? Bence bunlar hayal urunu ama gercektende bunlar olmuş belli her ne kadar da hayalinizde olmuş olsa bile . Birde anlatım biraz kotu olmuş duzeltebilime imkanınız var ise duzeltmaya çalışın.

Cinli İnsan diye tabir ettiğim kişiler

- dijital radyo kulaklığının bir ucuna Clipper marka bir çakmağın monte edilip mikrofona dönüştürüp radyo dalgalarını kullanıp dışarı ile irtibatta olanlar

- ve/veya idaresi ve iradesi tamamen ve/veya kısmen uzaylı cinlerin elinde olan insanlardır.

anlatımın kötü olduğunun farkındayım. yazmakta olduğum kitabımda düzeltmeye çalışacağım..

 

Yazıyı yazan arkadaş psikolojik tedavi görmekte.. Yaşadıkları tamamen sanrı-sal olabilir ve bizim burda gerçekliğini tartışmamız onun ruhsal durumunu ve tedavisini kötü yönde etkileyebilir çünkü şizofren teşhisi konulan hastalar genelde çok zeki ve doktoru bile inandırıcılığıyla etkileyebilme özelliğine sahip vakalardır Hatta şizofren insanlarla aynı evi paylaşan kişilerde de bir süre sonra psikolojik bozukluklar ve şizofren başlangıcı görülebiliyor O yüzden yaşadıklarını bizim değerlendirmememiz daha iyi olacak diye düşünüyorum.

öncelikle paylaşım için teşekkürler. bu arada cinlerin şekerli çayla büyüdüğünü su içmekle de küçüldüğünü yazmışsın. bunun için şunu söyleyeceğim . bilimsel olarak şeker ile vücudumuzdaki kötü hücrelerin beslendiğini bir makalede okumuştum. su her zaman için kanı temmizler ve dışarı atar.

tavsiyem şudur bu tür vakalar olabilir. bana göre en kısa zamanda bir psikiyatri dokturuyla bunu paylaşman ve bir kaç seans bunu devam ettirmen.

"BİR" ve "TEK"; "İLK" ve "SON" olan; Kâinatın Sahibi; Yüceler Yücesi ALLAH (c.c.); İSLÂMİYET ile; 18.000 "âlem"in varlığını bildirmiştir. 18.000 "âlem"den; bizzat yaşayarak emin olduklarımın bazıları; "Cinler Âlemi", "Rüyalar Âlemi" ve "Sanal Âlem"dir. Bunlar; araştırmaya değer konulardır. Yüce Dinimiz "İSLÂM"a göre; Cinlerle yardımlaşmak kesin olarak yasaklanmıştır ve ben; "Cinler"; VE Cinlerle yardımlaşan ve büyücülükle uğraşan; "kötü niyetli" insanımsılar yüzünden; geçmişte çok kötü olaylar yaşadım. Bu hususta uyarmak istedim. Çünkü; Cinlerle yardımlaşan ve büyücülükle uğraşan; "kötü niyetli" insanımsılar; "en büyük günahları" işlemekte; kendileri VE kendilerini azmettirenler; Âlemlerin Rabbi; "BİR" ve "TEK"; "İLK" ve "SON" olan; Kâinatın Sahibi; Yüceler Yücesi ALLAH (c.c.) a şirk koşmaktadırlar ve adeta -"TÖVBE HÂŞÂ"-;"büyücülerin dediği olur" gibi ve hatta ve hatta; "kaderi muskacılar yazar"-"TÖVBE HÂŞÂ"-..gibi..çok çok büyük günahları işlemektedirler. "Bu dünya'da"da; "Âhirette"de; uyarmadın demeyin..