Ana içeriğe atla
4 Haziran 2010 tarihinde BarisAslier tarafından gönderildi

Hayatı tersten yaşamak...!

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş şeklidir. Belkide arkadaşlar yaşamı tersten yaşamak daha güzel hatta mükemmel olurdu. Nasıl mı? (anlatcam ama tabbi inşallah yine uçtaki Arkadaşlardan tepki almam:)
başlayalım...
Camide uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette.
Tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar, torunlar hepsi hazır. Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağliyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...

Altmışlı yaşlara kadar herşey garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, gittikçe kuvvetleniyorsunuz.

Bir gun çalışmak istiyorsunuz ve işe ilk başladığınız gün size hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz...
Ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan olarak işe başlıyorsunuz. Herkes karşınızda el pençe divan.

Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz. Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade...

Aman ne güzel günler başlıyor...

Derken birgün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor..
Bu arada babanız ortaya çıkmış, "fazla çalıştin" diyor "artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun.." Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor, ekmek elden su gölden bir dönem başlıyor.
Partiler,diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık...

Günün birinde sizi okuldan alıyorlar, "Evde otur, keyfine bak... Oyuncaklarınla oyna. " diyorlar...
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar.
Hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.

Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.

Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz.
Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyorsunuz.
Sıcacık yumuşacık gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz ve günün birinde müthiş keyifli bir sevişmeyle hayatınız bitiyor Sevgili Arkadaşlarım...:)

Yorumlar

Bence bu harika bir düşünce. Özellikle başlangıç kısmına; "Camide uyanıyorsunuz. Bir tahta sandık içersinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette." bayıldım diyebilirim. Hatta bununla ilgili bir film çekilmişti. Eğer seyretmediyseniz kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Sizin anlattığınız kadar güzel gelişmiyor olaylar ama yinede izlenmeye değer.

Muzaffer Bey, Anneniz için Allah'tan rahmet ve size de sabır vermesini dilerim...

Sevgili Miltenberger, Bize brad Pitt'in " The curious case of Benjamin Button " filimini hatırlatırcasına dokturmus. Elıne saglık.

Anne babanız sız dunyaya geldıgınızde sızden daha genc olacaklar ve sız 20-30 sene sonra onları kaybedeceksınız. Yaslılıktan cıkmısım, genc olmusum cocuklugumda oyun oynayacak hayatın tadını cıkaracakken bırkac sene sonra kesın olarak olecegım tarıhı bılmek benı cocukluk yıllarımda ınanılmaz strese sokardı herhalde. Ayrıca olumumde kımın neresıne sıkısacagımı secme sansım olacakmı ? :))) bu arada olmeme yakın zamanda bana kım bakacak cunku annemle babam muhtemelen olmus olacak.

Yahu miltenberger hayat zaten bıze bazen ters yuz yapmıyormu ? allah gecınden versın evladınızın sızden once vefat etmesı sehıt olması ters yuz olmamıza yeterlı degılmı ? ıslerımız cok ıyı gıderken bırden ıflasın esıgıne gelmemız calıstıgımız sırketten kovulmamız, saglıgımızdan olmamız, trafık kazası gecırmemız, vs vs

Bosver miltenberger gulu duz tuttugundada dıken var ters tuttugundada dıken var :)))

gülü seven dikenine katlanıyor sevgili ra!:) ha düz, ha ters! asıl anlatmaya çalıştığım şey içinde olduğumuz ''hayat(yaşam) denen mekanizma'' doğmak ve yetişerek ölmek.... kesinlikle mükemmel tasarlanmış, işte bu öyle bir olay ki ayna tuttup tersten baktığınızda sadece  " The curious case of Benjamin Button " (affedersiniz) kıçı kırık bir american filmini hatırlatıyor...

evet sevgılı dostum miltenberger :)) overlord kardesımız guzel bır konuya parmak bastı

yahu overload :))) mıltenberger :)))) hayat madem gerıye gıdecek anne ve babamız bızden once olmeyecekmı ?

bız bebek olup olmus olan anne ve babamıza mı gerı donecegız. Yapmayın cocuklar. Hıkaye guzel ılgınc ekstrem ama missing impossible :))))

 

 

RA.kardeşim..miltenbergerin yazdığı bu olay aslında dünya hayatında hiç olmayacak,hiç yaşanmayacak bir durumdur...yani yeryüzünde böyle bir olayın olma ihtimali sıfırdır...Buraya kadar tamam da, bu olayın hiç bir zaman gerçekte yaşanamayacağı anlamınada gelmez...

şöyle ki ;ahirette her insanın sorgulanma safhası vardır..yaratıcı ahirette her insanı sorguya çekerken acaba insanların fiziki yapıları ne durumda olacak?..yani ölen bir çocuğa,veya dinini yeni öğrenmeye başlayan insanlara sorulan ahiret soruları ile, ölen orta yaşlı, veya  çok yaşlı insanlara ahiret soruları nasıl sorulacak..

Allahın burada her ölen kulunu öldüğü yaşta sorgulaması, allahın ilmine göre ters düşmezmi ?..allahın yanlış hesabı olmaz düşüncesi ile allahta bunun için herkesin ahirette otuzüç yaşında olacağını söylemesi bununla bağlantılı olamazmı?..cennette de herkesin 33 yaşında olacağına dair hadisler ve rivayetler olduğuna göre, demekki ahiret sorgulamasınında belli bir yaşı olması gerekiyor..

..demek oluyorki böyle bir olay yani hayatın geriye gitmesi olayı dünya hayatında değil de ahiret hayatında olacak bir durumdur..herkes 33 yaşına getirilecek sözü bu noktada doğrudur...insan isterse 100 yaşında ölmüş olsun 33 yaşına geri getirilecektir...onun için de hiç kimse yarabbi ben henüz çocuktum veya ben çok yaşlıydım deme gibi bir mazeretide söz konusu olamaz...

saygı ve sevgi ile....

 

 

Sevgili RA,

"Sevgili Miltenberger, Bize brad Pitt'in " The curious case of Benjamin Button " filimini hatırlatırcasına dokturmus. Elıne saglık." demişsiniz ancak burada döktürülmüş olan hikaye ,belirtilmemiş olsada can yücelin bir şiiridir.

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir..
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel,
Hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mi ?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta
sandık içersinde, Herkes karsınızda
saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor
ve tüm haklar helal edilmiş
vaziyette.tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı,
Olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir
İtibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
Hazır.arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size
maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev....
Altmışlı yaslara kadar hersek garanti, huzur
içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor,
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün
çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün
size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın
kol saati veriyor patronunuz.. Ve genel müdürlük
veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir
insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karsınızda
el pençe divan...vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler
de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor,
fevkalade.....aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık üniversiteye
gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya
çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, isi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun..." keyfe
bakar misiniz ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler,
kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve babanız sizi
götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok
artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur,
keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" Diyorlar..
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı
bile Temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor
ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme
kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde
hazır. Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya
dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor,
sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir
ortamda yasıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir
hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir
Olayla hayatiniz bitiyor...

CAN YÜCEL

Değerli arkadaşlarım Muzaffer ve Milten hepinizin başı sağ olsun. Yazını biraz geç okudum. Anca fırsat bulabildim kusura bakma. Ben anlattığın bu olayı düz biçimde yaşadım. Kızlarımda elbette. Şimdi iki yaşındalar. İnsan gerçekten de anne baba olunca anlıyormuş annesinin ve babasının kıymetini. İnan bana. O anları yaşadım bir an senin yazını okuyunca. Bu süreç bana çok şey öğretti. İnsan kalbinin hücrenin oluşumundan hemen üç-dört gün sonra atmaya başladığını öğrendim mesela. Bir pirinç tanesinin nasıl şekillenip de insana dönüştüğünü gördüm mesela. Aynı yumurta ikizleri bir kesede oluyorlarmış. Doktor demişti. Sizinkiler ancak iki kardeş kadar birbirlerine benzeyecekler diye. Gerçekten de birbirlerinden o kadar farklılar ki; biri esmer öbürü beyaz tenli. Biri hareketli mi hareketli öbürü ağır abla. Huyları bile farklı yani.

Tekrar başınız sağolsun arkadaşlar.

ukikar...."Değerli arkadaşlarım Muzaffer ve Milten hepinizin başı sağ olsun" kelimesini okuyunca acaip bir hal oldum..daha senin yazının devamını okuyamadan eyvah dedim yoksa birşey mi oldu...ama yazıyı okumaya devam edince biraz rahatladım..sizinde başınız sağ olsun değerli kardeşim...ben miltenbergeri  bir kaç gün göremeyince allah  korusun.........