Ana içeriğe atla
23 Mayıs 2010 tarihinde ttayfunn tarafından gönderildi

Bir UFO İle Yolculuk Yapan Bir Adamın Alışılmadık Günlüğü

15 Şubat'tan beri o varlıklarla kişisel bir temasım olmadı, yine de içimde bir şeyler oluyor. Bana, onların frekansına bağlıymışım gibi geliyor!

Nerede olurlarsa olsunlar, benimle telepati yoluyla konuşabiliyorlarmış. Bunu öğrendiğim günden beri, kendi düşüncelerimden bile korkar oldum.

Büyük bir içsel mücadele veriyorum. Artık daha çok tütün ve geceleri sakinleştirici bir şeyler kullanıyorum; hatta, çok sinirli olduğum zamanlarda, alışkanlıklarıma ters düşerek bir kadeh içki bile alıyorum. O yılın Mart ayında, nereye gidersem gideyim hep o kadının sesi beni izledi ve bir türlü rahat bırakmadı. (1)

Bir gece, arkadaşlarımla birlikteyken, UFO'lar konusunu ortaya attığımı hatırlıyorum. Bunu, sanki bilinçaltımı rahatlatmak istercesine, düşünmeden yapmıştım.Arkadaşlarım, dünyadışı olaylar hakkında konuşmaya başladılar, bazıları bu cisimlerin varlığına inanıyordu. Diğerleri alayla ya da belli belirsiz gülümsüyorlardı. Ben çekimser kaldım. Bu arkadaşlardan hangilerinin UFO olaylarını sempatiyle karşıladığını açıkça görebiliyordum, izleyen günlerde, o geceki tartışmada söylediklerine dayanarak, başımdan geçenleri anlayabileceklerini umduğum arkadaşlarımla konuşmaya çalıştım. Ancak, onlara, başımdan geçen olaylardan birini anlatmak üzereyken, içimden bir ses bana şöyle dedi: "Daha, bizimle yaşadığınız deneyimlerden söz etmenin zamanı gelmedi. Daha ilginç şeylere tanık olacaksınız. Ne diyeceğinizi uzun uzun düşünmeniz gerekir. Sakin olmaya çalışın. Gevşemeyi öğrenin. Gerilimlerinizi kontrçl edin. O zaman kendinizi daha iyi hissedeceksiniz."

Bunu izleyen günlerde, her davranışımı kontrol etmeye başladım. Bu harikulade bir şeydi. Antattiğım şeylere öylesine konsantre oluyordum ki, derslerime gösterilen rağbet olağanüstü arttı. ESP'm (beş duyu dışı algılama yeteneği) şaşılacak kadar keskinleşti. Bütün bunlar, içimdeki, artık bana yabancı gelmeyen sesin yardımıyla oluyordu. Geceleri de uyuyamadığım zamanlar aynı sesi duyuyordum: sakin ol... dinlen... gevşe...

Cumartesi, 14 Nisan 1973...

Bugün arkadaşım Carlos'u ziyarete gittim. Bir şeyler içerken, dünyadışı kadın LYA, bana telepatik bir emir verdi: Onunla, gece saat 22.00 civarında, Toluca yolu üzerinde buluşacaktım. Arkadaşları benimle tanışmak istiyorlardı. Duruşmaya giden bir suçlu gibi hissediyordum kendimi. Bunun sonucu olarak da, sinir sistemim bozulmaya başlamıştı. Sanırım LYA, içinde bulunduğum ruh halini fark etti, ki şöyle dedi: "Bugün, başka hiçbir dünyalının yaşamadığı özel bir olay yaşayacaksınız; ancak kendinizi kontrol etmeniz şart. Bunu yapabilecek durumdasınız zaten."

Saatime baktım. 20.10'u gösteriyordu. Daha zamanım vardı. O an, reddetmeyi düşündüm (Kendi kendime, içimdeki enerjiye güvenerek bunu yapabileceğimi söyledim) ama yapmadım.

Az sonra bir mazeret uydurup arkadaşımdan ayrıldım. Arabamı, doğru Paso de la Reforma'ya sürdüm, oradan da Cha-pultepec'deki Lomas yoluna direksiyon kırdım.

Yine, zihnimdemi o işkence başladı. Bir şey, benden daha güçlü bir içgüdü, kumandayı ele aldı. Ben gitmemek için direniyordum ama, bedenim, bu garip randevuyu kabul etmeye karar vermişti... Hayır demek istiyordum ama dudaklarımdan tek bir sözcük çıkıyordu, evet...evet...

Desierto de los Leones yoluna geldiğimde, gideceğim yere yaklaştığımı hissettim. O anda, direksiyon kontrolünü kaybettiğimi hissettim. Araba kendi kendine gidiyordu artık. Bir dehşet hissi sardı her yanımı. Şimdi, düşündüğümde, bu hissi, ancak, yakalananların duyabilecekleri hisse benzetebiliyorum. (2)

Yine zihnimdeki o ses... bana sakin olmamı söylüyordu. Araba, ana yoldan çıkmış, tarlalar arasındaki engebeli bir yola girmişti. O anda çevredeki evlerin gitgide seyrekleştiğini fark ettim.

20.45 sularında araba tamamen durdu. Etrafa baktım. Kapkaranlıktı. Arabanın iç ışığını yaktım ve çevreyi aydınlatmaları için farları kapatmadım.Bir sigara yakıp derin derin içime çektim ve orada, yavaş yavaş sakinleşmeye çalışarak öylece oturdum.

Dakikalar, yüzyıllar kadar yavaş geçiyordu.

Sonunda, aşağı yukarı saat 22.00 sıralarında, arabanın gerisinden doğru yaklaşan birini gördüm... O'ydu!

Kapıyı açtım, elini tutarak dışarı çıktım. Oradan, aşağı yukarı iki kilometre uzaklıkta bir tepeye doğru yürüdük. Tüm yol boyunca elimi tuttu. Görenler bizi sevgili sanırdı.

Tepeye çıkınca durduk. Bir anda, gözlerimin önünde yavaş yavaş bir uzay gemisi materyalize olmaya başladı. (3) Bir öncekine göre daha büyük bir gemiydi. Gözlerime ina-namıyordum. Gemi, tamamiyle materyalize olunca, dost yüzlü iki erkek gemiden indiler ve samimi bir ifadeyle beni selamladılar. Bir tanesini tanıdım. Onu Sanborn'da, LYA ile birlikte görmüştüm.

ikisi de kendilerini tanıttılar ve beni gemiye davet ettiler. İçeri girdiğimde, bunun ilk gördüğüm gemiye benzediğini, ancak bazı farklılıklar gösterdiğini gördüm. Bunun bir de dekontami-nasyon odası vardı. (Onlar buna bakteri arındırma odası diyorlar.) (4)

Üstümü değiştirdikten sonra, LYA, göreceğim şeylere çok dikkat etmemi, çünkü aynı şeyleri bir daha göremeyeceğimi söyledi.
Hepimiz yerlerimize oturduk ve gemi kalktı. Kalkarken bana, ABD üzerinden Alaska'ya ve Kuzeybatı Kanada'ya uçacağımızı bildirdiler. Aşağıda (gece karanlık olmasına karşın) Yukon Vadisi'ni açıkça görebiliyordum. Güneyde ise, dorukları altı bin metreye ulaşan, karla kaplı volkanik tepeler zinciri uzanıyordu.

Gemi,Pasifik Okyanusu'nun üzerinde, Kodiak'ın ve içdenizin güneyine rastlayan bir noktada, üç bin metre yükseklikte, hareketsiz bir biçimde durdu. (5)

Bana, buradan millerce uzaklıkta bulunan bir denizaltının, atomik bir manevra yapmak üzere hazırlandığını söylediler. Denizaltı, su altı bombaları taşıyordu, ancak bu gece, büyük bir olasılıkla oradan gitmesi ve manevrayı ertelemesi gerekecekti; çünkü Kraliyet Hava Filosu'na ait bir bombardıman uçağı, o bölgede bir bomba patlatacaktı. Geminin radarında (ekran) denizaltının pozisyonunu gördüm. Büyük bir hızla uzaklaşmasına karşın, ekranda ABD'ye ait bir denizaltı olduğu görülüyordu.

LYA'nın iki arkadaşı, bu çok önemli nükleer denemenin yapılacağı yeri saptadılar. Patlatacakları atom bombası, şimdiye dek denenmiş olanlara göre çok daha güçlüydü. Dünyadışı gemi, birkaç keşif dönüşü yaparak, kararlaştırılan noktanın üstüne geldi.

Şaşkındım. Bir an, Amerikan radarlarının bizi görüp öldüreceklerinden korktum. Ama hiçbir şey olmadı. LYA, ışık ve frekans negatifleştiricileri kullandıklarını hatırlattı.

Gece yarısına doğru, Hava Kuvvetleri'ne ait iki bombardıman uçağı göründü. O anda, bunların hayatımın son dakikaları olduğunu düşündüm. Bombardıman uçaklarından biri, ölümcül yükünü boşalttı. (6) Aynı anda arkadaşlarım, bu öldürücü bombanın tam düşeceği nokta üzerine ekranlarını çevirdiler. Uzakta bir ıslık sesi duydum, az sonra da uçağın motor sesi gittikçe uzaklaşmaya başladı. Yıldızların uzak ışığıyla hafifçe aydınlanan denizler sarsıldı ve millerce öteden duyulabilen korkunç bir gürültü, soğuk suların kaynaşmasını bastırdı.
Gemimiz o noktaya doğru yavaşça yaklaştı. Bana göre bu, intihar etmek demekti. Ama LVA, yine beni sakinleştirdi. Aynı anda muazzam bir çınlama duyuldu. Açıklamasını istercesine LYA'ya baktım. Ve açıkladı:

"Bu atomların açığa çıkmasıdır."

İki bin metre yükseklikte, olanların en ufak ayrıntısını bile gözden kaçırmamış olan iki adam, büyük bir emme aygıtını çalıştırmaya başladı. LYA açıkladı:

"Atomun tüm gücünü, yüzeye dağılmadan önce emmemiz gerekiyor. Bu şekilde,, dünyanın kirlenme düzeyini en aza indirgeyebiliriz."

Bu işlem ne kadar sürdü, bilmiyorum; bana bir saat kadar sürdü gibi geldi.

Sanırım, kullandıkları başka bir aygıt daha vardı: Bir atom nötralleştiricisi.

Bu işlem sona erince, gemimiz daha da yükseldi; neredeyse Van Ailen kuşağına kadar çıktık. Gemi, bu uzay barikatını geçmeden durdu ve bir delik açma sistemi çalıştırıldı. Kuşağın dışına geçtik; bu kez, başka bir sistem çalıştırılarak açılan delik yine kapatıldı. LYA, bunun, dünyadaki yaşam için çok gerekli olan atmosferin kaybedilmemesi için yapıldığını açıkladı. (7)

Binlerce kilometre yükseldikten sonra, nötralize edilmiş olan öldürücü yükümüzü boşalttık. Bu manevra bitince, LYA ve adamlar bana baktılar. Hızlı hızlı soluyorlardı. Bunun nedeni ne uzayın basıncı, ne de atmosferin yokluğuydu; çünkü gemi özel bir atmosfer jeneratörü ile donatılmıştı. Bunun nedeni, insanlığı kurtarmak için kullandıkları o kritik dakikaları yaşamış olmalarıydı. (B)

O anda kendimi çok daha iyi hissettim; belki de bunun nedeni, böyle insanlar tarafından korunduğumu bilmemdi.

Dünyaya dönerken, bana, nükleer denemeler başladığından beri bu şekilde davrandıklarını açıkladılar.

Tam buluştuğumuz noktaya indiğimizde sinirlerim boşandı ve bir çocuk gibi ağlamaya başladım. LYA bunun çok doğal olduğunu söyledi, çünkü bu gece pek çok duygu ortaya çıkmıştı. Gözyaşlarımın arasından saatime baktım. Gece tam 12.30'da durmuştu. (9)

LYA, arabama binmeme yardım etti. içeri girdim. Karanlık bulutların ardından ay, yavaşça çıktı ve tarlaları aydınlattı... Gökyüzüne baktım ama gemiyi göremedim.

Arabayı çalıştırıp döndüm ve Nevado de Toluca'ya doğru yola çıktım.

Sabah, park bekçileri beni dağın eteklerinde buldular. Onları ilk gördüğümde, güneş henüz doğuyordu. Ön camdan içeri bakan iki çift meraklı gözle karşılaşmıştım. Şaşırmış görünüyorlardı. Arabanın camını açtım, bana iyi olup olmadığımı soruyorlardı. Adeta fısıltıyla, iyi olduğumu söyledim. Eminim, sarhoş olduğum için geri dönemeyip orada uyuyakaldığımı sanmışlardır. Onlara hiçbir şey söylemedim. Motoru çalıştırdım ve Mexico City'ye doğru yola çıktım.

O pazar sabahı, saat yediye doğru evime vardım. Bu hayatımın en güzel pazarıydı sanki. Dinlenmek için yatarken karım uyandı. Çok kızgın olduğu belli oluyordu ama benim başımdan geçenleri anlatacak halim kalmamıştı; gerçekte, böyle bir deneyimi yaşayan tek kişi ben olsam bile...

 

Yorumlar

Paylasım ıcın tesekkurler tayfun. Elıne saglık. Gerceklıgı ne kadar dogrudur bılınmez ama bıze destek veren varlıkların bulundugunu bılmek ısın acıkcası ıcımı rahatlatıyor. Kendı gezegenımızde kendımıze yaptıklarımıza bakıyorumda ne kadar kor, ne kadar sagır ne kadar ahmak varlıklarız. Yasadıgım evı bır cop kutusuna dondurmekle yasadıgımız gezegenı o yada bu sekılde pısletıp mahfetmek arasında bence hıcbır fark yok. Ben bız ne zaman adam olacagız sorusunu gunde kımbılır kac defa kendıme sorup duruyorum.

Sevgılerımle