Ana içeriğe atla
5 Mayıs 2010 tarihinde BarisAslier tarafından gönderildi

Tanrının Zerrecikleri

Tanrının Zerrecikleri

Paralel evren teorisinin belki de ispatı için bir basamak olacak olan anti-madde deneyi devam ederken bilim adamları yepyeni bir konuyu açıkladılar: İnsan hücrelerinin yıldırımdaki kadar güçlü içsel elektrik alanlarına sahip olduklarını keşfedildi.

Tanrı, Allah, Eloha, Yaradan, Brahma, Rab, Rahman, Kadir’i Mutlak...

Bu kelimeler; bizi yarattığına inandığımız, her şeyin sahibi, ezeli ve ebedi, her şeyi görüp duyan, cennetin, cehennemin ve tüm alemin tek hükümdarı olduğuna inandığımız o büyük gücün değişik dillerde isimleridir. Sonunu ve başını merak edip, gizemlerini bulmaya çalıştığımız evrenimizin çözemediğimiz pek çok özelliği var. Bazen bizim algılarımız ve idrakimizin çok üstünde olan kâinatın sırlarına eremediğimiz noktalarda onun adının altında çaresizce bitiririz sorgulamalarımızı ve teslim oluruz Tanrının bilinmezliğine…

Güya ona ulaşma ve bilme yolunda geçilen yollarda neler yoktur ki yerlere serilen… Milyonlarca insanın kanı, acılar, adaklar, savaşlar, kinler, bölünmeler, parçalanmalar… Ve sonuçta ortaya çıkan bugünkü dünyamız… Bir yanı (güya) aydınlık, güllük gülistanlık, bir yanı açlık, susuzluk ve karanlık…

Tanrıcılık yani Teizmin tarihçesine baktığımızda önceleri her olağanüstü olayın kahramanı olan farklı tanrılar üretildiğini görürüz… (Politeizm)

Güneş, ay, rüzgar, gökyüzü, yeryüzü, adalet, zafer, bahar, şimşek, deniz gibi isimler alan tanrılar var edilmiş tapınmak ve inanmak için. Çözülemeyen olay ve nesneler korkudan tanrısallaştırıp tapınılmış. Gazaplarından korunmak ve ödüllendirilmek için hayvan, eşya, çiçek ve hatta insanlardan kurbanlar sunulmuş. Sırları çözülüp korkular bittikçe hepsine ayrı ayrı inanmak terk edilip her şeyin sahibi ve yaratıcısı diye düşünülüp tek tanrı ( Monoteizm) inancına dönülmüş. Bu sefer de tek tanrıya inanmayanları inanmaya ikna etmek için inanılmaz kanlar akıtılmış yüzyıllarca.

Bilinen ve kabul gören ilk yaygın tek tanrılı din olarak Musa’nın dini kabul edilir. (Kadim uygarlıklardan, MU kıtasında tek tanrı inancı olduğu iddia ediliyor olsa da kıtanın varlığı henüz bilimsel olarak ispat edilmiş sayılmıyor.) Tek tanrının kurallarıyla insanoğlunu doğru davranmaya yönlendiren bu ilk din olan Museviliğin ardından İsa’nın dini Hıristiyanlık, onun ardından da Muhammed’in dini Müslümanlık sıralanır.

Dünya nüfus çoğunluğunun inandığı bu üç büyük dinin inandığı tek Tanrı, bütün kainatın yaratıcısı, maddenin ve ruhun hâkimi olarak kabul edilir. Özellikle son din olan Müslümanlıkta, Allahın bir olma ve her şeye kadir olma özelliği son derece belirgin olarak vurgulanmıştır. Allahın özellikleri olarak tanımlanan Esma-ül Hüsna’da doksan dokuz isimle; tanrının varlık, birlik ve teklik olgusu zirvededir.

Esirgeyen, bağışlayan, koruyan, yaratan, doğmayan, doğurmayan, ezeli, ebedi, her yerde, her şeyde var olan, cezalandıran, ödüllendiren, cennetin ve cehennemin sahibi, evrenin, canlının, insanın yaratıcısı ve koruyucusu gibi doksan dokuz özelliğin tanımlanması gerçek anlamda düşünüldüğünde her beyinde farklı anlamlara bürünür Tanrı aslında. Çoğunlukla bu yüzden dinler kendi içlerinde bile bölünmeler yaşamış ve mezhepler ortaya çıkmıştır. Farklı din kavgaları yetmezmiş gibi, dinler içi mezhep kavgaları yüzünden yanan canların acısını en iyi ülkemiz bilir.

Teistlerin hepsinin tek tanrıya inanma olguları ortak olmasına rağmen, aralarında güya kendi “tek tanrı”larını diğerlerine kabul ettirmek için yaptıkları savaşların ganimetleri ise; inanç değişikliklerini sağlamaktan çok “madde” kazanımı olmuştur nedense!

Baskın gelen tarafın silahları altında din değiştirmiş görünen pek çok topluluk, ellerindeki eşya, hazine ve toprak gibi maddeleri teslim etseler de ruhlarındaki kendi tanrılarının inancını teslim etmemişlerdir kolayca. Dünya tarihi bunun değişik örnekleriyle doludur. Başka dinin ve milletlerin hakimiyeti altında olsa da kendi din ve inanışını korumak için türlü hileye ve yönteme başvurmuştur pek çok insan…

Maddenin de asıl sahibi olduğu söylenen Tanrı, manada arandığı kadar maddede de gizlidir aslında. Bütün büyük dinler insandan madde ve malın bağımlısı olmamasını ister ama tatlıdır madde denilen şey, kolay vazgeçilmez ondan…

Ona sahip olmak bazen bir ibadet gibi huzur verir insana nedense. Kolay değildir mal’dan vazgeçmek,canın yongasıdır çoğunlukla… Sanki tanrısal bir büyüsü vardır maddenin. Belki de asla “madde” olmadığı iddia edilen Tanrının sırrı yine maddede çözülecek bir gün… “Dünyaya in, maddeye yani vücuda bürün ama maddenin kölesi olmaktan kurtulup, beni manada bul ve sonunda bana dön” diyen Allah ne demek istedi acaba bize?

Maddenin manyetik alanından çıkıp kölesi olmaktan kolay kurtulamayan insan, maddenin oluşumunun sırrını çözme yolunda ilginç bir noktaya geldi ve bir zerrecik madde yaratıp bir an bile olsa ya Tanrının kimliğine bürünecek, ya da kendi kendini yok edecek…

İnsan, tanrıcılık oyununu başaracak mı?

Dünya üzerinde var olan ve tanrının yarattığına inanılan maddeler bir insandan diğer insana el değiştirerek savaşlara, acılara neden oluyor binlerce ve hatta milyonlarca yıldır. Madde, elinde olana aslında geçici mutluluk yaşatırken, bir zerrecik yeni madde yaratabilmek ve “tanrıcılık” oynamak için dünyanın bir köşesinde uzun yıllardır ilginç bir çalışma yapılıyor ve beklenen sonuca az kaldı artık.

Bütün maddelerin yapı taşı olan atom çekirdeklerinde elektrondan daha küçük maddeler vardır. Bunlar çekirdek içerisinde bazen var, bazen yok olabiliyor ; başka boyuta geçiş yapabiliyor, maddeden çıkıp kayboluyor ve tekrar maddeye dönebiliyor. Bir takım titreşimler, ışık hızının üç dört katını aşıyor. Işık hızı aşıldığında da, maddeden çıkıp madde ötesine geçiliyor. İnsan; en, boy, zaman, mekan gibi dört boyutu aşıp beşinci boyuta (manyetik eylem boyutuna) geçerse zamana tabi olmadığını görecek yüksek ihtimalle. Atom altı parçacıklar denilen bu küçük partiküllerle ilgili hesaplamalarda anti-madde denilen bir olguya ulaşıldı kırk yıl önce.

Sırrı henüz çözülmeyen, hatta var olup olmadığı kesinleşmeyen,evrenin ve fizik biliminin en gizemli sorunlarından biri olan anti-madde'nin İsviçre`in atom altı parçacık hızlandırıcı laboratuarında elde edilmesi için çalışmalar son hızla sürüyor.

CERN Laboratuarları

Kısa adı CERN (Conseil Europeen pour la Recherche Nucleaire: Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu) olan, Cenevre`deki Avrupa Atom altı Parçacık Fiziği Laboratuarında bilim adamları, anti-madde gizemini çözmek için büyük uğraş veriyorlar. Fizikçilerle astrofizikçiler, anti-maddenin evrendeki geleneksel maddenin karşıtı olmanın yanı sıra aynası olduğunu düşünüyorlar.

Evrenin doğum anına ilişkin kuram olan Büyük Patlama ile birlikte eşit oranda madde ve anti-maddenin boşluğa (uzaya) bir noktadan yayıldığını düşünen bilim adamları, yalnız maddeden oluşmuş görünen bugünkü evrende kayıp anti-maddenin nereye gittiğini araştırıyorlar. Modern fizikte ilke olarak madde ve anti-maddenin birbirini yok etmiş olması gerektiği de düşünülüyor. Büyük Patlamadan sonra evrenin yapımı için yeterli madde kalmıştı diyen astrofizikçiler, kaybolan anti-maddeye ait izlerin bugün sadece evrenin derinliklerinden gelen kozmik ışınlarda ve yeryüzündeki parçacık hızlandırıcılarında görülebileceğini hesaplıyorlar.

Tam 27 kilometre uzunluğunda çevresi olan dev laboratuar aygıtı atom altı parçacık hızlandırıcısıyla ünlü CERN`de, anti-maddenin inceleme kaydı için uzun süreli anti-madde elde edilmesi amacıyla çalışıyor. CERN yetkilileri; bir amacımız, Evren sırf anti-maddeden yaratılmış olsaydı bugünkü evrenle aynı olur muydu sorusunun yanıtını da almaktır diyor ve şunu ekliyor: Anti-madde, maddeden yüz milyarda bir oranında bile değişik çıkarsa, bu evrenin neden maddeden yapıldığını, anti-maddenin niçin yok olduğunu açıklayabilecektir.

Tanrının zerrecikleri ya da tozu da denilen, bilimsel adı Higgs Boson zerreciği olan bu anti-madde partikülleri deneyle bulunursa, bilim belki de uygarlığın en önemli keşfini yapacak; evrenin ve maddenin temel yapı taşı saptanacak

Son teknoloji ürünü süper iletkenlerin bulunduğu 27 km’lik bir tünelde, eksi 271 derecede yapılan çalışmalarda elementin atom altı parçacıkları ışık hızına çıkarılarak, tünelin ortasında kafa kafaya çarpıştırılacak. Uzun borular içinden geçirilen hızlandırılmış partiküllerin çarpışması, tıpkı evrenin oluşmasına yol açan Big Bang (Büyük Patlama) gibi bir durum yaratacak.

Kara Madde’nin ipuçları

Muazzam proje kapsamında gerçekleştirilecek deneyler esnasında minyatür kara deliklerin ortaya çıkması ve evrenin sürekli genişlemesine neden olan kara maddeye dair yeni ipuçlarının elde edilmesi hedefleniyor. Cihaz çalıştırıldığı zaman, mıknatısla tünelde hızlandırılarak yaklaşık ışık hızına ulaşacak protonlar, karşı yönden gelen protonlarla çarpışacak. Bir saniyede 800 milyon çarpışmanın beklendiği deney esnasında her proton, saatte yaklaşık 200 km hız yapan 400 ton ağırlığında bir trenin çarpmasına eşit bir darbeye maruz kalacak. Çarpışma sonrasında ortaya çıktığı öne sürülen Tanrı’nın zerrecikleri tünelin içine yerleştirilen Atlas dedektörü tarafından tespit edilecek. Bu asrın en iddialı bilimsel projesi olan deneyde Tanrı zerreciklerinin varlığının ispat edileceği an, Tanrı’ya muhtemelen en çok yaklaşılan an olacak.

Higgs Boson nedir?

Edinburgh Üniversitesi teorik fizikçilerinden Peter Higgs`in 60`lı yıllarda ortaya attığı Higgs Boson (Tanrı’nın zerrecikleri), Büyük Patlama‘dan sonra ortaya çıkan parçacıkların adıdır. Higgs `e göre kainat; Higgs Alanı adını verdiği bir enerji tarafından yaratıldı. Söz konusu enerji, Büyük Patlama sonrası ortaya çıkan parçacıklarla etkileşime girerek Higgs Boson adı verilen zerreciklerin meydana gelmesine neden oldu. Bu zerrecikler maddeye kütle kazandırdı. Higgs`in bu teorisi o dönemde klasik fizik dünyasının bazı kesimlerinde ilgi görmemişti. Aradan geçen kırk yıllık sürede onun ortaya attığı parçacık teorisi CERN’ deki çalışmayla önümüzdeki mayıs ayında belki gerçeğe dönüşecek.

Bu deney; tam olarak gerçekleştiğinde büyük patlamanın küçük bir örneğini yaratacağından dünyanın sonunu getirebilir endişesini taşıyan bir sürü kişiye rağmen son hızla çalışmalar sürüyor ve yapılan açıklamalarda zerreciklerin çarpışmalarında ortaya çıkacağını düşünülen yüksek enerjinin zararını engelleyebilecek bir yöntem geliştirildiği bildiriliyor.

Kuantlar arası tünel

Antik Yunan filozofları ve ezoterik kadim okullar ise var oluşun özü kabul ettikleri ve ‘Hill’ adını verdikleri, ilksel bir enerjinin varlığından ve bu enerjinin ne olduğunu anladığımızda yaradılışın sırrını çözeceğimizden hep söz ettiler. Sürekli dönüşen kara enerjinin kara delikler yaratarak, paralel evrenlere geçiş kapısı olduğunu, enerjinin o çökme anında başka bir evrende yeni bir başlangıca neden olduğunu ve tek bir evren değil, evrenler olduğunu iddia eden bilim adamları da var.

Isparta uçağı kazası
2008 yılının mayıs ayında sonuçlanacağı düşünülen CERN çalışmasının üyesi olan yirmi ülkeden altı bin bilim adamının değerli çalışmaları tüm dünya tarafından merakla bekleniyorken geçtiğimiz ay ülkemizde bu konuda çalışan değerli bilim insanları hayatını kaybetti. Isparta’da düşen uçağın içinde bulunan yeri dolmaz isimlerin geçirdikleri kaza gerçekten enteresan bir tarihte ve şekilde oluştu. Akıllara değişik senaryolar getiren kaza hakkında gerçeği sanırım hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Onları rahmet ve üzüntüyle anmadan geçemezdik...

Paralel evren teorisinin belki de ispatı için bir basamak olacak olan anti-madde deneyi devam ederken bilim adamları yepyeni bir konuyu açıkladılar:

İnsan hücrelerinin yıldırımdaki kadar güçlü içsel elektrik alanlarına sahip olduklarını keşfedildi.

İnsanoğlunun en küçük zerreciği diyebileceğimiz hücre ile yapılan deneylerde yeni bir noktaya gelindi.

Daha önce, hücre zarlarındaki elektrik alanlarını ölçebilmek mümkün olmuştu, hücrelerin ana gövdesi içindeki elektrik alanları ölçülememişti. Bilim adamları hücrelerin içsel bir elektrik alanına sahip olduklarını bile bilmiyordu. Bu keşif hücre araştırmacıları için şaşırtıcı oldu. Bilim adamları inanılmaz güçlü alanlara neyin neden olduğunu veya neden orada olduklarını bilmiyor. Ama şimdi yeni voltaja – hassas boyalar gibi nano aletler kullanarak, en azından bu elektrik alanlarını ölçmeye başlayabiliyorlar. Araştırmacılar bu minik ama güçlü elektrik alanlarını inceleyerek kanser gibi hastalık durumları ile ilgili daha fazla bilgi öğrenebileceklerine inanıyorlar.

Profesör Raoul Kopelman’ın başkanlık yaptığı Michigan Üniversitesi araştırmacıları voltaja – hassas boyaları sadece 30 nanometre çapındaki polimer kürelere yerleştirdiler. Bu nano parçacıkları beyin – kanseri hücrelerinin içsel sıvısında test ederek, Kopelman elektrik alanlarının 15 milyon volt/mt kadar güçlü olduğunu keşfetti, bu alan yıldırımda bulunan elektrik alanından beş kat güçlü. Ancak, bu keşif inanılmaz ilginç olmanın ötesine geçiyor; bulgu muhtemelen araştırmacıların hastalıklara bakma şeklini değiştirecek. Kopelman bulduğu sonuçları bu ay Amerikan Hücre Biyolojisi Topluluğunun yıllık toplantısında sundu. Kopelman “Ölçümler ile ilgili şüpheler olmadı” diyor. “Ama bir yorumumuz yok.”

Ben izninizle hücre enerjisi keşfiyle ilgili naçizane bir yorum yapmak istiyorum şimdi.

''CERN’de tanrının zerrecikleri yaratılıp beşinci boyuta geçmeye çalışılırken insanoğlunun zerreciklerindeki enerjinin, hücrenin içinde Big Bang yaratmak ve paralel evrene geçişini sağlamak için insan tarafından kullanılmadığını veya kullanılmayacağını kim bilebilir ki...?''

Tanrının Mucize Zerrecikleri İşte...! Zaman ayırdığınız için teşekkürler...

 

 

 

evren Anti madde gizemli insan Tanrı Allah Atlas Eloha Yaradan Brahma Rab Rahman Kadir'i Mutlak

Yorumlar

Tanrının zerrecikleri yazınızın tamamını okudum.Mükemmel bir anlatım tarzı ile sunmuşsun.Maalesef din iyi kullanılmadığı takdirde iki ucu keskin bir silah olabiliyor.Her dine mensup insanlar sadece kendi dinlerinin gereğini yapmış olsalardı bütün dünya şimdi cennet gibi olurdu..

Her din tek olan tek yaratıcıya inandığı halde insanlara ne oluyorda kendi aralarında birtakım mezhepler tarikatlar oluşturuyorlar.Eminin ki bütün bunların hesabı yaratıcı tarafından sorulacaktır.Böyle yaptığımız için de dünyanın hali işte bu duruma kadar geldi..Teşekkürler (gelecekten gelen adam) miltenberger... 

Sevgili Miltenberger, karsımıza bır sahaser ıle daha dıkıldın. Yazını dıkkatle ve buyuk bır keyıfle okudum. Yazının sonunda kapıldıgım hıssıyat su oldu. Daha cok yolumuz ve ısımız var.

Kaf suresının 16. ayetınde Allah bıze su mesajı gondermıstır. " Ben size sah damarınızdan daha yakınım ". Allah bize zaten cok yakın. Bunu anlamak ve kavramak lazım tabıkı. Yapılan deneyler, testler tanrıya yaklasmak ıcınde degılde ( cunku zaten anlayana, kavrayana, bılene, hıssede cok yakın. mesajını vermıs ) onun yarattıgı bu mukemmel sıstemı ıdrak etmeye calısmamızda buyuk roller ustlenecektır.

Bır noktada ıtırazım var. Sana degıl ıtırazım. Tanrıyı anlamaya, sıstemını ve yarattıklarını cozmeye degıl ıtırazım. Itırazım yaratma adına tanrıcılık oynamaya. Ikısı cok farklı seyler. Mısal; emınımkı dunyanın belırlı yerlerınde su anda genlerle oynanarak baska varlıklar ortaya cıkarılma cabası vardır. Bu varlıklar gerek askerı alanda gerekse uzay arastırmalarında kullanılmak ıcın yaratılmaya calısıyor olabılır. Uzaylı dostlarımız bızden aldıkları spremlerle kendı turlerını bırlestırıp karma bır ırk meydana getırme cabasında olabılır. belkı onların nedenlerı bızımkılerden daha kabul edılebılır. Belkıde tanrıdan aldıkları ozel bır ızın vardır. Ama ınsanoglu ıcın ben boyle bır ıznın var oldugunu bılmıyorum. Bızım bu yondekı gayretımızı yuce yaradan nasıl karsılayacak benım ıcın su an buyuk bır muamma.  

Tekrar degerlı yazın ıcın tesekkur ederım. Emegıne saglık.

Gunun sozu :))))) her ıyı ve dogru olsaydı etraf peygamberden gecılmezdı 

 

''CERN’de tanrının zerrecikleri yaratılıp beşinci boyuta geçmeye çalışılırken insanoğlunun zerreciklerindeki enerjinin, hücrenin içinde Big Bang yaratmak ve paralel evrene geçişini sağlamak için insan tarafından kullanılmadığını veya kullanılmayacağını kim bilebilir ki...?''

Çok doğru ve yerinde bir tespit bence. İnsanda bu yetenek olmalı! Ve bu da çevremizde gördüğümüz bazı anormal insanların(üstüne metal yapışan, telepati kuran, beyin gücüyle cisimleri hareket ettiren insanlar, evliyalar, başka alemlerden söz eden alimler...vb.) neden böyle olduğunu gösteriyor bence. Onlarda bu yük-enerji ortalama bir insandan farklı olabilir.

Ayrıca 2012 yılında yeni bir foton kuşağına geçiş gibi durumlar var. Belki de bu geçiş bahsettiğimiz enerjinin ortaya çıkmasına, kilidinin kalkmasına sebep olabilir...

Bunlar da kendi yorumlarım :) Fikirler ve düşünceler olmasaydı gerçeği asla göremezdik öyle değil mi? :)

 

yazarı desteklemek amacı ıle değil ama çelişki için yazıyorum umarım kızdırmıyorumdur. Ama yazarı objektıf olmamakla suclarken siz de sanırım taraflı oluyorsunuz . hele ki kınıyorum demek biraz ağır olmuş herkes bizimle aynı dini görüşü paylaşmak zorunda değil ki...(inançlı yada olmaması önemli değil )

Yazan kişi kendi yorumunu yazmayacakta neyi yazacak burası Nasa, Tubitak  yahut başka bir Resmi kurum değilki arkadaş kendince bir bakış acısı sunmuş.

Kaldı ki insanın akıl sınırlarını zorlayan bilimsel şeyleri anlamaya çalışan insanlara  1000 2000 yıllık dini dogmalara laf soyledı dıye kızmamak lazım.

 

Saygılarımla

mahir kardeş,yorumunu okudum,enterresan bir tepki vermişsin, önce  benim inancımı sorgulayıp sonrada bir güzel infaz etmişsin ama yinede sorularına cevap vermek isterim, 1993 den bu yana diyanet vakfının üyelerindenim, aynı zamanda yurtdışı ve yurtiçi olmak üzere bir çok kuruluşa ailem ile beraber destek vermek için koşturuyoruz, bir çok camii de benimde bir tuğlam bulunduğu için kendimi çok rahat hissediyorum, 2 sene önce afrikadaki açlığa dikkat çekebilmek için times da toplanan 5000 kişinin bir üyeside  bendim. aslında bunları yazarken bile kendimden utanıyorum, ama karşındaki insanın nasıl biri olduğuna dair sana bir ip ucu vermek istedim, yorumlarımı beğenirsin ve yahut beğenmezsin, seni bağlayan bir mevzudur. ama bir abin veya bir kardeşin olarak belirtmek isterim ki, senden farklı olabilecek her insana kapın ve gönlün açık olsun... bizler hepimiz bir yerde kardeşiz, sadece aynı havayı bile ortaklaşa solumamız, birbirimizin üzerinde hak doğurur. ben sana hakkımı helal ediyorum kardeşim, ...

degerli dostlar, bildiklerimiz bilmediklerimizin yanında hıc kalır. Ben su gorusu savunuyorum ve hatta dahada kesın konusabılırım. Insanoglu tanrıyı oynamamalı ancak neler yapabılecegının farkına varmalı. Bizler neler yapabılecegımızın farkında degılız. Bu konu cok genıs. Astral seyahatlerden tutunda beyın gucunun kullanılması, reiki vs vs. Iskı temelde, ozde her yaptıgımız veya yapacagımız her ıs ıyılık, guzellık, hayırlı amac temellerıne oturtularak yapılsın. sevgı ve saygılarımla

yazının başında dinlerden bahsetmen yersiz olmuş bence zaten ufoloji sitesinde tanrının ne işi var kendinizle çelişmeyin arkadarşlar

olurda birgün ddv ler bize kendilerini göstermeye karar verip yer yüzüne inerlerse tanrı düşüncesinin yıkıldığı kutsal zannedilen kitapların maya efsanlerinin kötü birer kopyası olduğunun anlaşıldığı gündür 

"kutsal kitabında"

"yazının başında dinlerden bahsetmen yersiz olmuş bence zaten ufoloji sitesinde tanrının ne işi var"

"tanrı düşüncesinin yıkıldığı kutsal zannedilen kitapların"

Yukarıdaki sözlerin sahibi olan arkadaşımıza naçızane tavsiyem...

Uzay ve din ayrılmaz paralel bir düşünce ve yerdir.Bütün kutsal kitaplarda uzaydan bahsedilir.Konu ufoloji oluncada tabiiki yapılan yorumlarda,yazılan yazılarda din unsuru olacak.Dinin ufo konusundaki düşüncelerine bakılacak.

Yaratıcının diğer alemlere bakışına,dinin uzaya kakışına bakış şekline bakılıp yazılar ve yorumlar yapılacak.Bugün dünyanın en önde gelen bilim adamları bile uzayı ve dini ayrı/zıt olarak düşünemezken senin bu küçümsemenin nedeni nedir?

Nedir seni bu kadar öfkelendiren.İnancına saygım var,lakin seninde inananların inancına ve yapılan,yazılan yorumlara saygılı olmanı beklerim...