Ana içeriğe atla
8 Haziran 2012 tarihinde mcedemir tarafından gönderildi

Akıl, evren gibi karmaşık bir sistemi anlayabilecek bir yetiye sahip midir?

Güncel bir yazı ve insan ufkunun biraz daha aralanmasına katkıda bulunması olabilir düşüncesiyle buraya taşımayı düşündüm.

Yazı Prof. Dr. Cengiz Yalçın.a aittir.

 

Akıl, evren gibi karmaşık bir sistemi anlayabilecek bir yetiye sahip midir?

Bu tartışma, insan aklını fark ettiği ilk günden günümüze kadar sürüp gelmiş, bilim kendi yolunda yürümüş evren gizemlerinin belli bir bölümünü başarı ile açıklamıştır. Örneğin, güneş sistemini oluşturan gezegenlerin veya bu sistem içinde hareket eden kuyruklu yıldızların periyotlarını ve yörünge geometrilerini 400 sene önce hesap edebildik.Günümüzde bu hesap,artık bir üniversite öğrencisi için bile çözümü basit bir problemdir.Fırlattığımız füzeler ile asteroitleri vurabiliyoruz.Samanyolu galaksisine benzer milyarlarca galaksinin,evrenin derinliklerindeki hareketlerini nasıl çarpıştıklarını görüntülüyoruz. Ay’dan veya Güneş’ten veya Mars’tan uzaklıklarımızı ölçebiliyoruz.Bu bilgimize dayanarak Ay’a gidebildik,Mars’ın sıcaklığını ve yapısını öğrenebildik,resmini çekebildik,uzaktan algılama teknikleri ile su ve metan bulunduğunu tespit edebildik,kara deliklerin nasıl oluştuklarını anladık.Güneşin nasıl enerji ürettiğini biliyoruz,yerküreden çok uzaklarda bulunan galaksilerin yapılarını ve hareketlerini gözleyebilen optik teleskoplar geliştirdik,uzaya yerleştirebildik,düşlerimizi daha da ileri götürerek,gelişmiş radyo teleskoplar icat ettik;önümüzdeki on sene içinde bu teleskopları Ay’ın karanlık yüzüne yerleştirip evrenin derinliklerinden gelen kalp atışlarını dinlemeyi,uzayda koloniler kurup yaşam tasarlıyoruz.

Bütün bu başarılar evrenin tüm sırlarının bilim tarafından çözülebileceği anlamına gelir mi? Çok usta bir şefin yönettiği bu olağanüstü kozmik senfoninin tüm notalarını acaba kulağımız duyabilir mi?

Astronomları fizikçilerden,kimyacılardan,biyologlardan ayıran en önemli özellik deney yapma imkanına sahip olamamalarıdır.Buna rağmen ışık hızının sabit ve sonlu olması, onlara, evreni anlayabilmeleri için bir olanak sunar. Evrenin çok uzak derinliklerinde bulunan gök cisimlerinden gelen ışık sinyalleri, yıldızların nasıl doğup nasıl yok oldukları yani nasıl yaşamlarının sonlarına geldikleri hakkında bize kesin bilgiler verir. Çok güçlü teleskoplar ile,  evren şimdiki yaşının henüz daha yüzde onuna geldiğinde, galaksilerin nasıl oluştuğunu görüntüleyebilmekteyiz. Büyük patlama, uzay ve zamanın başlangıcıdır. Bu olağan üstü başlangıç olayından sonra, galaksiler arası uzayda, patlamadan arta kalan enerjinin yayınladığı sinyallerin yani mikro dalga art alan ışımalarının çektiği evrenin 300000-700000 yaşındaki resmini ekranlarımıza yansıttık. Şekilde bu bebek evren gösterilmiştir. Koyu mavi renkler kütlenin oluşup yoğunlaştığı açık renkler ise radyasyon bölgeleridir. Görüntülerden henüz daha galaksiler oluşmadığını yani evrenin bu günkü şeklini almadığını anlarız.  Bu durum hamile bir hanımın bebeğinin cinsiyetini ses dalgaları ile tespit ettirmesine benzer. Safra kesenizdeki, böbreğinizdeki taş nerede veya kaç tane ekranda belirlenir, bu resimlerde henüz daha erginleşmemiş evrenin görüntüleridir. şaşılacak bir şey yok.

Şimdilerde ise, patlamadan sadece saniyenin milyarda biri kadar sonra, yani tüm evren güneş sistemi kadar büyük iken, genç evrenin resmini çekme çabalarımız sürüyor. CERN yürütülmekte olan LHC deneyinde, evrenin  bebeklik değil gençlik dönemindeki hız ile protonlar alın alına çarpışıyor. Amaç protonları parçalamak  içinde kütleyi yaratan HİGGS alanı var mı yok mu bulmaktır. Bir başka deyişle deney evren güneş sistemi kadar iken fotoğrafını çekmektir.
Bu resimler çekildiğinde, insanlık yanıt bekleyen yeni sorular ile karşılaşacaktır.Şimdi  yirmi birinci yüz yıl bilim insanlarının açıklaması veya resmini çekmesi gereken gizemleri sıralayalım:

1- Evren neden artan hızlarda genişlemesini sürdürüyor?

2- İlişikteki resimde yani bebek evren resimlerinde görüldüğü gibi parçacık ve radyasyon birlikteliği nasıl oluşmuştur?

Bu iki sorunun yanıtı, evrenin büyük patlamadan saniyenin trilyon çarpı trilyon çarpı trilyonda biri kadar sonra bir tenis topu büyüklüğündedir. Evren bu büyüklükte iken Einstein görelilik kuramı ve kuantum fiziğini aynı anda geçerli olduğu bir  dönem geçirir. Günümüzde galaksiler gök cisimleri veya çevremiz de gördüğümüz tüm nesneler, Einstein kuramlarına göre hareket ederler.  Metrenin on milyarda biri kadar olan mikroskobik boyutlarda,yani molekül, atom, atom çekirdek boyutlarında ise evrenin dinamikleri kuantum fiziği belirler. Genel göreliliğin geçerli olduğu kozmolojik boyutlarda uzunluk, ışığın bir senede aldığı yol  ışık-yılı, yani 10 milyon çarpı bir milyar metre ile kuantum fiziğinin geçerli olduğu boyutlarda ise metrenin on milyarda biri ile ölçülür. Aralarında 40 mertebe fark vardır.Biri çok büyük biri çok küçük evrenin fiziğidir.

Büyük patlama anında ve hemen sonra evren, çok küçük bir hacım içine çok yüksek basınç ve sıcaklık altında sıkışmış enerji iken, Einstein göreliliğinin ve kuantum fiziğinin aynı anda ve aynı hacımda geçerli olduğu çok kısa bir dönem geçirmiştir. Bu dönemin fiziğini bilmeden evrenin günümüzde gözlediğimiz dinamiklerini açıklamak olanaksızdır.Stephen Hawking  bilinmeyen fiziğe her şeyin teorisi adını vermiş ve bilim çevrelerince bu tanım benimsenmiştir.

Bu küçük hacım içinde evren kuantum fiziğine göre titreşir uzay kuantum köpüğü denilen bir form gösterir. Görelilik kuramı ise  uzayı sürekli bir geometri ile temsil eder. Evren bu boyutlarda iken, uzayın kesikli veya sürekli olduğu hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz. Şimdilerde  bilim 11 boyutlu uzay-zaman da geçerli süper-sicim teorisi ile bu iki kuramı birleştirmeye çalışmaktadır. Yeni fizik dediğimiz de budur. Merakla beklediğimiz CERN deneyi sonuçları, peşinden soluk soluğa koşulan yeni fiziğe yol gösterici olacaktır. Gelecek makalelerimizde bilim çevrelerinin bir numaralı problemi olan çoklu evren ve süper-sicim kuramlarını herkesin anlayacağı bir dil ile aktarmaya çalışacağız.

 

Yorumlar

Akıl evreni anlayabilecek kapasiteye sahiptir,fakat bu evreni tanıdıkça olacaktır.Evrende her bilinmeyen açıklığa çıktığında yani görünür olduğunda akıl bunu idrak etmektedir.Her bilinmeyene ulaşıldıkça bilim bunun ne olduğunu ayrıntılı olarak çözebilmektedir. Ancak henüz ulaşılmamış oluşumlar hakkında belirsizlik sürüyor.Sebebi ise çok uzak olmalarından kaynaklanmaktadır.Hubble ın keşfettiği yeni gezegenlerin yapıları ve uzaklıkları bilim sayesinde açıklığa kavuşturuluyor.Teleskopların ulaşabildiği alanlar ve oluşumlar çözülürken daha da uzaktakilerin çözülmesi için yeni teleskoplar geliştiriliyor.Ta ki çok uzakları da görüp çözebilmek için.Yani gözler gördüğü müddetçe analizlerin yapılması çok olağan olacaktır.

Bunların dışında ise yani evrenin henüz görüntülenemeyen alanlarının nasıl olduğu konusunda malum her hangi bir bilgi bulunmamakla beraber,ancak varsayımlar üzerinde duruluyor.Evrenin henüz bilinmeyen alanında nelerin olduğunu,düzenin nasıl cereyan ettiğini henüz bilme imkanı olmasada insanların bilim alanındaki gelişmelerine bağlı olarak ilerleyen zamanlarda bilinmeyen bölümlerin de çözüleceği günümüz evren araştırmalarının devamı olarak bellidir zaten.

Bilim dünyasının yetersiz kaldığı konulardan biri de bilim dünyasındaki uzmanların az oluşudur.Einstein in günümüzde yaşıyor olması büyük şans olacaktı.Ya da einstein gibi bilim insanlarının çok olması evreni daha erken ve daha net anlayabilmeyi kolaylaştıracaktır.

"Bütün bu başarılar evrenin tüm sırlarının bilim tarafından çözülebileceği anlamına gelir mi? Çok usta bir şefin yönettiği bu olağanüstü kozmik senfoninin tüm notalarını acaba kulağımız duyabilir mi" ? 

Evrenin tüm sırlarının bilim tarafından çözülmesi imkansız olmakla beraber ancak bilimin her şeyi çözmesi belli alanlarda olacaktır.İnsan beyninin idrakının ve gözünün ulaşabildiği alanların çözülmesi bir yere kadar mümkün olduğu gibi,ulaşılamayan alanın ve hiç ulaşılamayacak alanın çözülmesi bu anlamda dünya insanına göre mümkün değildir..Çok uzak galaksilerde eğer akıllı ve çok gelişmiş canlı hayatı var ise bu durumda galaksiler arası yardımlaşma,haberleşme vs ile evrenin daha da büyük bölümleri hakkında bilgi sahibi olunabilir.Henüz kendi galaksisinin dışına çıkamamış bir uygarlık için evrenin büyük bölümünün sırrını çözmek imkansız olacaktır.Gözlemlenebilen evrendeki galaksi sayısı tahmini olarak yüz milyar civarında olduğuna göre,henüz gözlenemeyen alandaki galaksilerin ne olduğu sayıları ve nasıl olduğu ve galaksiler dışındaki boşluğun da ne ve nasıl olduğu bilinmemektedir..

Bilinmeyenlerin başında ise big bang ın ilk olarak nasıl meydana geldiğidir.Büyük patlamanın nasıl tetiklendiğidir.Ayrıca big bang dan önceki evren hakkında da bilinmezlik sürmektedir.Yani big bang öncesinin nasıl olduğu..Ve ayrı bir bilinmezlik ise uzayın ne zamana kadar genişleyeceği ve genişleme durduktan sonra neyin nasıl olacağıdır.Yine meşhur olan bilinmezliklerden biri de genişlemeye devam eden evrenin henüz genişlemenin ulaşmadığı alanının nasıl olduğudur.Bu kadar bilinmezliğin yaninda ancak yukarıda belirttiğim gibi,ancak görülebilen evren hakkında bilim dünyası fikir yürütebilir ve sonuçlar çıkarabilir.Kısacası ise,evren genişlemeye devam ederken,buna paralel olarak ta insan aklı ve bilim de aynı oranla genişlemeye devam ediyor.


Muzaffer'e.

Gerçekten konunun içine girilmesi gereken yerden girmişsiniz,Şöyle geçmişten bugüne baktığımızda, Gerçekte var olup Görünmeyen,Sonradan görünür hale gelen,Getirilen her ne konuda olursa olsun bilimin geldiği aşamaya göre idrak edilen,kavranan,tüm gelişmişlikler Beynimizin kayıt kısmına alınıyor ve bu kısım insanlık ortak bilincinde Günümüzde dahada hızlanmış durumda bilinmezliklere doğru kazandığı ivme ile, Dünya dışına uzayın derinliklerine yol alan İnsanlık hayali ile birlikte, Kendisinin bile öngörmediği bilimsel sınırsızlığa ulaşacak gibi görünüyor. (2001 Space odyssey'i hatırladım nedense) Beynimizde buna uygun donanımla bizim hizmetimize sunulmuş adeta,Tabiki onun tamamını kullanmayı başardığımız zaman bilginin nasıl bir hazine olduğunu da göreceğiz.Şu andaki bilinenlerle bile Kendi Güneş sistemimizin dışına çıktık hemde sınırsızlığa doğru yol alan nesnel bir araçla.Tam da bu kısımda yani bu yıllarda ufo larla karşılaşılıp onlardan  zamanından önce alınmış bilgilerle kimbilir nereye doğru beynimizi fırlatacağımız bir sıçrama refleksi kazanırız.Ben hayal bile edemiyorum.

Bigbang in bir saniye öncesiyle ilgili, Yani var olmanın anlam kazanmasına karar verilme öncesi , Belkide içinde hiçbirşey olmayan bir boşluk olarak bizde algılanan bir durum sanırım.Bigbang le birlikte genişlemeye başlamış sonu bilinmez insanlık macerası kestirmeden kıyametle sonlanıyor en bilinen şekliyle kafalarımızda böyle.Bunun satır arası boşluklarınıda hep o bahsettiğimiz bilim dolduracak onun yöneticisi beyin, bahsedilen kozmik senfoniyi duyacak kulağı ortaya çıkardığı zamanda evrendeki müziğin hangi notası olduğunu kendiside görecek.Özet olarak, Evrenle birlikte beyin de genişliyor,Genişletende bilim,Genişledikçe bilinmezlikleride yutacak,ne mükemmel birşey bu....Yeterki karanlığa kapatmıyalım onu,ışıkla bağlantılı bir yapısı olduğu besbelli..Sevgiler.

Bilim alanında belki de dünyanın en hızlı dönemindeyiz ve insanlık bu altın dönemi yaşıyor olabilir.Yani her geçen gün dünyanın gidişatında bozulmalar oluyor ve bu bozulmalar bitecek gibi de görünmüyor.İnsanlığın en hızlı olduğu bu dönemden sonraki dönemin yani geleceğin neler getireceğini bilemiyoruz.Açlık kuraklık iklim değişiklikleri ve buna benzer olaylar afetler vs oldukça insanlığın bilime ayıracağı zaman daha da az veya hiç olmayacaktır.Eğer dünya gidişatında her hangi bir olumsuzluk olmazsa akıl ve bilim yanyana gitmeye ve yeni gelişmeler peşinden koşmaya ve bu anlamda da daha çok evreni çözmeye devam edecektir.Fakat gezegenin coğrafyasında olabilecek olumsuzluklar hem insanları hem de dolayısı ile bilimi durduracaktır.Evreni inceleyen gelişmiş ülkelerde çok büyük afetlerin olması,bilime verilen ve bilime ayrılan önemi durdurmaya yetecektir.Nasa'nın dahi zaman zaman maddi imkansızlıklar ile mücadele ettiği bir dönemde extradan bir coğrafi olayın veya göksel olayın bilim çalışmalarını etkilemesini kimse istemeyecektir.Dünyanın bilim alanında altın çağını yaşadığı bu dönemlerde hariçten gelebilecek sürpriz olumsuzlukların olmaması dileği ile...