Ana içeriğe atla
16 Ocak 2011 tarihinde winchester tarafından gönderildi

2045'te Dünya İnsanları Kaldıramayabilir!

National Geographic Türkiye dergisi, küresel nüfusun 2011 sonunda 7 milyar, 2045'te 9 milyara ulaşacağı öngörüsünden hareketle dünyanın yükü ne kadar kaldırıp kaldıramayacağını kapak konusu yaptı.
Yazı dizisinde yer alan Robert Kunzig imzalı makalede, son yıllarda katlanan nüfus artışı ve dünya kaynaklarının hızlı, tahripkarca tüketimine dikkat çekilerek, bilimin "insan ve gezegen arasındaki rekabetin" sonuçlarını kestiremediği, cevabın insanoğlunun "henüz almadığı kararlara, oluşturmadığı fikirlere bağlı" olduğu vurgulandı.
Makalede öne çıkan bazı bilgi ve değerlendirmeler şöyle:
- Tarihçiler, dünya nüfusunun 14. yüzyıldaki Kara Veba salgınından beri azalmadığını düşünüyor.
- 17. yüzyılda dünyada sadece yarım milyar kadar insan olduğunu tahmin ediliyor. Binlerce yıl boyunca oldukça yavaş yükseldikten sonra, nüfus artışı o dönemde ivme kazanmaya başladı. 1930 yılı civarında nüfus 2 milyarı buldu. O zamandan beri de nüfus artışı akıl almaz bir hızla yükseliyor. Yirminci yüzyı ldan önce hiçbir insan, kendi ömrü süresince insan nüfusunun ikiye katlandığına tanık olmamıştı, bugünse üçe katlandığını görmüş olanlar var. BM N üfus Birimine göre, 2011 sonlarında dünya nüfusu 7 milyara ulaşacak.

-YERALTI SUYU AZALIYOR, TOPRAK EROZYONA UĞRUYOR, BUZULLAR ERİYOR...-
- Nüfusta patlama yavaşlamış olsa da sona ermekten çok uzak. Artık ortalama yaşam süresindeki artışa ek olarak, dünyanın dört bir yanında ç ocuk sahibi olabilecek yaşta kadınların sayısı (1,8 milyar) öyle yüksek ki, kü resel nüfus en az bir 20-30 yıl daha artmaya devam edecek.
- Nüfus artışı hala yılda 80 milyon kişi. Bu düşünüldüğünde, endişelenmemek zor. Şu an dünyamızdaki yeraltı suyu seviyesi alçalıyor, toprak erozyona uğruyor, buzullar eriyor, balık stokları yok oluyor. Her gün neredeyse bir milyar insan aç kalıyor. Bundan 20-30 yıl sonra, çoğu yoksul ülkelerde olmak ü zere besleyecek yaklaşık 2 milyar boğaz ortaya çıkacak. Peki nasıl olacak?

-HİNDİSTAN'DA 1952'DE YAŞAM BEKLENTİSİ 38, ÇİN'DE 41 İDİ-
- Mısır ve patates gibi Yeni Dünya'ya özgü ekinlerin yaygınla şması ve kimyasal gübrelerin keşfi, Avrupa'da kıtlığın sona ermesine katkı sağladı. Büyüyen kentler ilk başlarda hastalık üreten lağım çukurlarından farksızdı, ama 19. yüzyılın ortalarından itibaren insan atıklarının kanalizasyon yoluyla içme suyundan uzaklaştırılması ve filtre edilip, klorlanmasıyla kolera ve tifüs salgınları da ciddi oranda azaldı.
- 1978'de Edward Jenner çiçek aşısını buldu. Bu aşı, beslenme ve sağlık hizmetlerindeki gelişmelerle birlikte, sanayileşen ülkelerde 35 olan ortalama yaşam beklentisini ikiye katlayıp günümüzde 77 yaş ortalamasına yükseltecek bir dizi aşı ve antibiyotiğin ilki ve en önemlisiydi.
- Tıp bilimi hayat kurtardıkça nüfus hızla artmaya devam etti. İ kinci Dünya Savaşından sonra Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF gibi kurumların da yardımıyla gelişmekte olan ülkelere önleyici bakım konusunda ani bir aktarım oldu. Penisilin, çiçek aşısı ve daha sonraları tartışmalara yol açsa da milyonlarca insanın sıtma yüzünden ölmesini engelleyen DDT aynı zamanlarda ortaya çıktı. Hindistan'da ortalama yaşam beklentisi 1952 yılında 38 iken, bugün 64'e ulaşmış durumda. Çin'de ise 41'den 73'e çıktı.

-DOĞURGANLIKTA DÜŞÜŞ EĞİLİMİ, FRANSA'DA BAŞLADI-
- Şu sıralarda bütün gezegene yayılan doğurganlıkta düşüş eğilimi, farklı ülkelerde, farklı zamanlarda başladı. Fransa ilk ülkelerden biriydi. 18. yüzyıl başlarına gelindiğinde, Fransa'da saray eşrafından soylu kadınlar dünyevi zevkleri tadarken 2'den fazla çocuk yapmıyorlardı. 19. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde Fransa'da doğurganlık kadın başına üç çocuğa düşmüştü.
- Diğer batı ülkeleri de zamanla Fransa'nın açtığı yoldan ilerledi. Nüfus bilimciler kadınların içgüdüsel olarak türün devamını sağlayacak kadar çocuk yapmaya devam edeceklerini varsaymışlardı. Aksine, gelişmiş ülkelerde doğurganlık oranları birer birer nüfusun yenilenme düzeyinin altına düştü. 1990'ların sonunda Avrupa'da oran 1,4'e kadar inmişti.
- Sanayileşmiş ülkelerde doğurganlığın nüfusun yenilenme oranlar ı veya altına düşmesi nesiller sürmüştü. Aynı dönüşüm şimdi dünyanın geri kalanına yayılırken, bu defaki gerçekleşme hızı nüfus bilimcileri hayrete düşür üyor. Dü nyadaki insanların beşte 1'inin yaşadığı Çin'de nüfus halen artıyor olsa da 1979 yılından beri uygulanan baskıcı tek çocuk politikası sayesinde ülke ş imdiden nüfusun yenilenme oranının altında. Daha 1965 yılında, kişi başına ortalama altı çocuk doğuran Çinli kadınlar, artık yaklaşık 1,5 çocuk yapıyor.
- BM Nüfus Biriminin Müdürü Hania Zlotnik, "Doğurganlığın bu kadar fazla toplumda, kültürde ve dinde neden böylesi bir hızla azaldığını hala anlayabilmiş değiliz. Gerçekten çok şaşırtıcı" diyor.

-YÜKSEK DOĞURGANLIK, SADECE AFRİKA'NIN SORUNU-
- Zlotnik, "Şu anda her ne kadar 'yüksek doğurganlık oranları hala bir sorun oluşturuyor' demek istesem de bu sorun sadece dünya nüfusunun yüzde 16'sını, büyük oranda da Afrika'yı ilgilendiriyor" diye ekliyor. Sahra'nın güneyinde doğurganlık oranı hala kadın başına 5 çocuk, Nijer'de 7. Ancak bölgedeki ülkelerin 17'sinde ortalama yaşam beklentisi hala 50 yaş veya altı. Bu ülkeler nüfus dönüşüm sürecine daha yeni başlıyor.

-"KESİN TEK ŞEY: 6 KİŞİDEN 1'İ HİNDİSTAN'DA OLACAK"-
- BM, dünyanın 2030 yılına kadar nüfusun yenilenme düzeyine ula şacağını öngörüyor. Kötü haberse 2030 yılına daha 20 yıl var ve o dö nemde, tarihte görülmüş en kalabalık ergen nesli çocuk sahibi olacak yaşa gelecek.
Bu nesildeki kadınların her biri sadece 2 çocuk doğursa bile, nüfus kendi ivmesiyle en az çeyrek yüzyıl boyunca artış eğiliminde olacak. Bizi bir felaket mi bekliyor, yoksa o günlere gelindiğinde insanlar insanca, çevrelerini tahrip etmeden yaşıyor olabilecek mi? Kesin olan tek şey var: 6 kişiden 1'i Hindistan'da yaşıyor olacak.

-"2030'DA 1 MİLYARDAN FAZLA İNSAN 'ORTA SINIF' OLACAK-
- Dünya gayrisafi yurtiçi hasılası, 1980-2009 arasında iki kattan daha çok arttı. Son dönemdeki yükseliş, büyük oranda Çin ve Hindistan'daki ekonomik kalkınmanın bir sonucu ve yükselişi yönlendirmeye de devam edecek. Küresel ekonomik büyüme ve bunun getirdiği daha iyi yaşam standartları, kaynakların rekor düzeyde tüketildiği anlamına geliyor.
- Dünya Bankasının tahminlerine göre, 2030'da gelişmekte olan dünyada bir milyardan fazla insan, "küresel orta sınıfa" dahil olacak. 2005 yılında bu oran sadece 400 milyondu. Bu iyi bir şey. Ama bu insanlar, bugünkü Amerikalılarla aynı oranda et yer ve benzinli arabalar kullanırlarsa, gezegen için hiç de iyi olmayacak.
- 2030 yılında ortaya çıkacak yeni orta sınıfın doğmasını engellemek için artık çok geç, ama onların ve bizlerin yiyecek ve enerjiyi nasıl üretip tükettiğimizi değiştirmek için o kadar da değil.

Yorumlar

birlesmis milletler kalkinma kurumunun yapmis oldugu bir calismada 2050 den sonra(o zamana kadar artis olacagi) dünya nüfusunun giderek azalacagi vurgulanmaktaydi.yani gelismislik artikca 2050 den sonra nüfus artisinin azalacagi (özellikle bugün geri kalmis asya ve afrika ülkeleri icin) düsünülmektedir..

Sanırım kastedilen ortada bulunan insan yada madde fazlalığı değil.İnsan ırkı yaptıklarıyla ki sayısı da buna katalizör olmakta, dünyaya birçok yönden zarar veriyor.Ve istatistikler bu şekilde devam edecek olursa dünyanın atmosferi kirli gazlardan oluşan ölü bir gezegen olacağını söylüyor ki sebebi biz olacağız anlaşılan.

evet küçük bir ada olan java adasında bile 200 milyon insan yaşıyor. en geniş devlet rusya da 120 milyon insan yaşıyor. rusya suyu bol toprağı bol boş bir ülke. dünya yı kutupların erimesi değil suyun yok olması bitirir. tatlı su bitse bile deniz suyu tatlı suya çevrilebiliyor. su bitince jüpiterin uydusu europa dan getirilen buzlar eritilip su elde edilecek marstan buğday getirilecek. tabii bunlar tahmin :)